23.3.13

2013 yılı kayak tatili ardından... (3)

Bourg-en-Bresse'den bir haftalık kayak tatilimizi geçireceğimiz Avoriaz'a yaklaşık 2,5 saat sonunda ulaştık. Avoriaz Fransa'da sadece yayalara açık, arabaların kabul edilmediği tek kayak merkezi. Bilmem bir başka örneği var mı dünyada?  Herkes gibi biz de üzeri kapalı yanları açık bölümde bagajlarımızı arabadan indirdik. Yves arabayı park yerine götürürken ben bagajların başında bekledim. Yves geldiğinde Fransızca "calèche" diye adlandırılan kızaklı atlı arabaya eşyalarımızı yükleyip, ardından biz de atlayıp Avoriaz Club Med'e doğru yola çıktık. Atlı araba için 11.50 Auro ödedikten sonra tatil köyüne girdiğimizde odamızın hazır olmadığını öğrendik. Biz de bavulları bırakıp minik köy merkezine indik karnımızı doyurmak amaçlı. I Pad'imin birkaç saat sonra bozulucağından bihaber sağlı sollu mağazaların, kafe ve restoranların bulunduğu sevimli, minik köy merkezinin fotoğraflarını çektim. Otele döndüğümüzde halen odamız hazır değildi. Yaklaşık 4 saat kadar odamızın hazırlanmasını beklerken önce benim kayaklarımı kiraladık, seviyelerimize göre ben kayak, Yves snowboard gruplarına yazıldıktan sonra lobide kahvelerimizi yudumlayarak zamanı geçirdik...



Bu sene neden Avoriaz ve neden Club Med?

Her sene kalabalık çıktığımız kayak tatili için ya bir şale, ya da katılıma göre bir/iki daire kiralıyorduk. Bu sene kayak tatili kimseye uymayıp, iki başımıza kalınca biz de herşey dahil bir çözüm düşündük...Son 5 yıldır Les Arcs'a gidiyorduk, arada bir sene Les Arcs'a komşu istasyon La Plagne'ı denedik. Bu sene değişiklik yapıp İsviçre'ye sınır kayak istasyonu Avoriaz'ı deniyoruz.


Le chef de village / tatil köyünün animasyon şefi Jonny Brezilyalı ve işinin ehli, tam bir profesyonel biri. Hani minik boylu insanlar vardır, sahneye çıkınca adeta devleşirler, hani Tarkan gibi, Jonny de işte onlardan biri. Hergün halter çalıştığını söyleyen Jonny adeta bir cep herkülü. İlk akşam yemeği öncesi tiyatroda köydeki tüm birim başlarının tanıtımını yapıyor Jonny. Bardan sorumlu kişi Türk, Emrah. Her birim başı farklı milliyetten. Hepsinin asli görevi dışında bir de animasyon görevi var. Profesyonellere taş çıkartırcasına dans ediyorlar, kostümler, dekorlar keza hayli profesyonelce hazırlanmış. Koreografiden sorumlu adeta bir barbi bebeği andıran animatör hanım sahnedeyken herkes sadece onu izliyor. Onları sahnede seyrederken yıllar öncesine, üniversite yıllarım esnasında Antalya, Kemer'de hizmete giren ilk tatil köyü Club Salima'da aerobik hocası ve animatör olarak çalıştığım günler geliyor aklıma. Sahnede Karmen Müzikali'ni canlandırışımız, yaptığımız danslar, deri mağazasının ürünlerinin tanıtımında sergilediğimiz defileler, vs geçiyor gözümün önünden film şeridi gibi...

Neyse nostaljiyi bir kenara bırakıp biz yine tatilimize dönelim.

Fransa'da okulların yaz ve kış tatilleri 3 bölgeye ayrılmış. Her sene değişen tatil tarihleri bir sene önceden bildiriliyor. Böylelikle çocukların tatillerine göre ayarlıyor aileler seyahatlerini. Bu uyguılama ülkede tatil yörelerinde oluşabilecek izdihamı, yollardaki trafik sıkışıklığını bir nebze de olsa engellemiş oluyor. Her sene biz okul tatil tarihleri dışında kayak tatiline çıkardık. Bu sene Paris ve Bordeaux şehirlerinin tatil dönemine denk geliyoruz. Dolayısıyla Paris ve Bordeaux'nun Crème de la crème / Kalbur üstü tabakasıyla tatilimizi yapıyoruz.












Yazıldığım 2A kayak grubu ve bir 5 gün boyunca sabah 2,5 saat ve öğleden sonra 2,5 saat olmak üzere günde iki seans olarak gözetiminde kayacağımız hocalarımız, monitörlerimizle ilk sabah saat 9:45'de buluşma noktasında toplandık. Yaklaşık 30 kişinin kayak stillerine bakıp 3 gruba ayırdılar. Monitörümüz Xavier yaklaşık 60'lı yaşlarının başlarında, hayli tecrübeli. Hatalarımızı düzeltme konusunda asla yılmıyor, defalarca tekrarlıyor, aklımıza yerleşip, ta ki alışkanlık haline gelene kadar. O önde, bizler arkasında adeta bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla kayarak sabahları genelde 9/10 kişi, öğleden sonraları 5/6'ya düşen katılımla uyumlu, keyifli bir 5 gün geçirdik. Stilimiz hayli gelişti, hatalarımızı düzeltmeye çalıştık. İlk 2 gün arada güneş açan, arada kapayan, zaman zaman karlı, güzel diye niteleyebileceğimiz bir havada kayak yaptık. Çarşamba sabahı, 3. gün sisten burnumuzun ucunu zor gördüğümüz bir havada Fransa pistlerinde kayağa başladık. Hocamız Xavier havanın daha iyi olabileceğini düşünerek kayarak İsviçre'ye geçmeyi teklif etti. Oy birliği ile kabul edip İsviçre'ye geçtik, ancak geçtiğimize de pişman olduk. Maalesef orada da göz gözü görmüyor, durum hiç iç açıcı değildi. Xavier önde, ekip peşinde dönüş yolunu bulmaya çalıştık. Xavier pistleri ezbere bilmesine rağmen arada oryantasyonu kaybeder gibi olsa da nihayet Fransa pistlerine sağ salim döndük. Öğle yemeği akabinde bar etrafında toplanan bizim ekip üyelerinin hiçbiri öğleden sonraki kayağa katılacak gibi görünmüyordu. Ben de gitsem mi, gitmesem mi acaba arasında gider gelirken snowboard çılgını eşim Yves'in kararlı olduğunu görünce ben de toplanma noktasına gittim. Hava durumu sabahtan farklı değildi, hatta bir nebze daha kötüydü sanki. Bizim grupta arkadaş olduğum, Paris'e her gelişimde arayıp buluşmaya söz verdiğim arkadaşım Stephanie ve monitörümüz Xavier de toplanma noktasına gelince, tüm olumsuzluklara rağmen 3 kişi sisli pistlerde yeni teknikler deneyerek keyifli bir gün geçirdik.  Perşembe günü bulutlu hava zaman zaman yerini güneşe terk etti. Monitörümüz ve grupla kayağın son günü olan Cuma günü - 15 derecede, ama güneşli havada kayarak yine İsviçre'ya geçtik. Kayak akabinde kayak ekibimiz ve Xavier bir hatıra fotoğrafı çektirip ardından barda hep beraber aparitif aldık, monitörümüze teşekkür ettik, e-maillerimizi ve telefon numaralarımızı değiş tokuş ettik. Haftanın son günü Cumartesi bulutsuz, masmavi gökyüzünde parıldayan güneşli süper bir günde herkes aileleriyle birlikte kayıp 5 günlük ders boyunca öğrendiklerini sergiledi.





Tatil köyündeki süper yemeklerden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kuzey Afrika mutfağından örnekler "cous cous ile tagine"; Belçika mutfağından  "moules marinière" (marine edilmiş midye), Almanya ve Doğu Fransa'nın spesiyalitesi "choucroute", "paté",  "raclette", bizim kuru fasülye yemeğinin şarküret ve özel sosis ile pişirileni "cassoulet", pizza, kurbağa bacağı, rosbeef, patates ve çeşitli sebze gratenleri, envai çeşitten oluşan salata ve tatlı büfesi insanı aç olmasa da bu güzelliklerin hepsinden tatmaya teşvik edecek nitelikteydi. Günde 5 saat kayak sayesinde bu güzelliklerin keyfine doya doya bakıp ekstra kilo almadan geri dönmeyi başardık. Bu güzel lezzetlerden bir tanesi olan "steak tartare"dan bahsetmek istiyorum sizlere. Fransa'da şimdiye kadar restoran menülerinde gördüğüm ve insanların nasıl böyle bir yemeği yediklerini bu tatile kadar bir türlü anlayamadığım çiğ kıymanın çiğ yumurta sarısı, hardal ve çeşitli soslarla karıştırılarak marine edildiği "steak tartare"ı ben de denedim ve Fransızların bu yemeği neden beğeniyle yediklerini ben de anladım. Bir daha yermiyim? Evet, kalitesine inandığım bir restoranda bir daha yiyebilirim sanırım...

Sizlere kayak merkezlerindeki pist uzunluklarını karşılaştırmak istiyorum.
Fransa:
Les Arcs ve La Plagne - Paradisiki'nin kayak pisti uzunluğu 425 km...
Avoriaz ve civarı - Portes du Soleil'in kayak pisti uzunluğu 650 km... (İstanbul-İzmir'den daha uzun mesafe)

Türkiye:
Uludağ kayak pisti uzunluğu 20 km...
Kartalkaya 35 km...
Sarıkamış 17 km...
Palandöken 28 km...

Bir gece daha kalabilecekken Cumartesi öğleden sonra bavulları toplayıp tekrar yola koyulduk. Zira Avoriaz-Dinard arası yaklaşık 1000 km, yol uzun, yarın yola çıkarsak kayak tatilinden dönenlerin tarafiğine kalacağımızı da düşündük. Yine Bourg-en- Bresse'deki minik otelimizde bir gece konaklayıp, Pazar sabahı erkenden Dinard'a doğru yola koyulduk.

Sağ salim tamamladığımız bir kayak tatilinin daha sonu. Darısı diğerlerine......

Hiç yorum yok: