30.7.10

Haritada minicik bir nokta-Mauritius Adasi

Adalar
Adalar
Hiç çikamayacagimiz adalar
Hiç inemeyeceğimiz adalar
Bitkilerle örtülü adalar
Dilsiz adalar
Kıpırtısız adalar
Adsız unutulmaz adalar
Fırlatıyorum işte ayakkabılarımı bordanın üstünden
Gitmek isterdim çünkü sizlere değin


(Blaise Cendrars'ın şiirinden çeviri)


Madagaskar ile baslayan, Reunion ile devam eden kutlu dogumgünü haftam Blaise Cendrars'in özlemini duydugu adalardan birinde, Mauritius’da devam ediyor. Reunion’dan Mauritius’a geçmek üzere havaalanina geliyoruz. Fransizlarin tatil için favori adasi, bir süredir Türklerin de diline pelesenk olan su meshur Mauritius Adasi’ni nihayet biz de görecegiz. Bu sene Mayis ayiydi sanirim Izlanda’da aktif hale geçen volkanik dag Eyjafjöll’in külleri yüzünden Fransa’dan arkadaslarimiz Mauritius’da bir kaç gün mahzur kalmislardi. Mahzur kalmis demek yanlis olur. Fransizlarin kendilerini adeta evlerinde hissettikleri tatil köyü Club Med’de bir kaç gün daha misafir edilmislerdi. Gerek bu arkadaslarimizdan gerekse Nairobi’de yasayan Maurituslu arkadaslarimizdan ada ülkelerinin methini her bulustugumuzda duyunca, artik Mauritius’a gitmek vacip olmustu bizim için.




Reunion’a günes battiktan sonra indigimiz için adanin panaromik güzelligine tam vakif olamamistik. Uçak havalanir havalanmaz fotograf makinami elime alip yüzyillardir süre gelen volkanik hareketlerin maharetiyle olusmus nefes kesici doga güzelliklerini fotografladim uçagin penceresinden. La Reunion’un volkanik yapisi yükseltilerden ve aralara serpistirilmis krater göllerinden hemen anlasiliyor.





Mauritius’a vardigimizda Afrika’da hiç de alisik olmadigimiz kadar düzenli ve bakimli bir havaalani size karsiliyor. Insanlar da bir o kadar güler yüzlü. Hiç bir problemle karsilasmadan kapida vizemizi alip otelimize dogru yola çikiyoruz. Biz otele dogru yol alirken size biraz Mauritius’un tarihinden bahsedeyim.


Maskaren Adalari’nin parçasi olan Mauritius, St.Brandon, Rodrigues ve Agalega Adaları da dahil olmak üzere Hint Okyanusu’nda bir ada cumhuriyeti. Ada ilk olarak Araplar tarafindan, farkediliyor. Ardindan da 16. yüzyılın başlarında Portekizliler Gasco da Gama”nin Ümit Burnu’nu kesfetmesiyle Hindistan’a dogru uzanirken yollarinin üzerindeki Mauritius Adasi’ni kesfediyorlar. 16. yüzyilda, ressamın biri ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen "Kocacığım şuracığa bir ada koyuver, yalnız benim olsun" dermiş. Ressam da bu isteği uysallıkla yerine getirirmiş. Bu tür adalar o günün haritalarından hiç eksik olmazmış. Mauritius o ressamin elinden çikma, hayali bir ada degil ama 2.040 km2lik kapladigi alanla Madagaskar'ın 900 km. kadar doğusunda, Hindistan'ın da yakladik 3.943 km güneybatısında konuslanmis harita, üzerinde bulunmasi hayli zor, minicik bir nokta. O dönemde nedense ne Araplar ne de Portekizliler yerlesiyor adaya, ta ki 17. yüzyida Hollandalilar tarafindan kesfedilene kadar. Ardindan da 18. yüzyılda Fransızlar tarafından işgal ediliyor ada. Ah su Fransizlar ah!


Napolyon savaslari sirasinda adanin kontrolü Ingilizlere geçmis. Afrika’daki ülkelerin, adalarin kaderi uzun bir dönem Avrupa ülkeleri tarafindan isgal edilmek ve sömürülmek. Günümüzde sömürgecilik bitti diye düsünsek de Afrika’daki Cinli istilasini görünce sömürgecilik sekil degistirdi diye düsünmeden edemiyorum. Neyse, biz konumuza dönelim. Mauritius nihayet 1968 yilinda bagimsizligina kavusuyor.

Mauritius’da yerel dil Fransizcaya çok benzeyen Mauritius Kreolü ve Ingilizce. Ingilizce kagit üzerinde yerel dil, ancak günlük yasamda neredeyse kimse Ingilizce konusmuyor, sadece Kreol ve Fransizca. Mauritius'da da Reunion’daki gibi TV5’deki Simpson Ailesi’nin Fransizcasi konusuluyor. Gezinin basindan beri bu sevimli aksana maruz kalinca biz de esimle ortama uyup Simpson Fransicasi konusmaya basliyoruz. TV programlari ve gazeteler Fransizca. Fransizlardan sonra Ingilizler adanin yönetimini ele geçirmis olsalar da kültürlerinden pek de bir sey birakamamislar geride. Uzun yillar sonra bile Fransizlarin etkisi hala hissediliyor.

Madagaskar ve La Reunion’da oldugu gibi burada da ada irki ne tam Asyali ne tam Afrikali, ikisinin güzel bir karisimi. Ada halkinin çogunlugu Hint kökenli, azinligi ise Afrika, Cin ve Avrupa’dan gelip yerlesmis halk olusturuyor.


Mauritius’un da varligi, 8-10 milyon yil önce Reunion Adasi’nda oldugu gibi denizalti volkanik patlamalarla baslamis ve bu uzun zaman diliminde günümüz sekline ulasmis. Mauritius’daki volkanik daglar artik aktif degil, ancak Reunion’daki aktif volkan hemen hemen her sene adanin haritasini yeniden sekillendirmeye devam ediyor. Genisçe bir ovanin etrafinda sekillenmis Mauritius Adasi’nin 828 metre yüksekligindeki sönmüs volkanik daginin adi «Piton de la Petite Rivière Noire ».

Bizim adada bulundugumuz dönem kisa denk geldi. Genelde tropical bir iklime sahip Mauritius. Mayis ayindan Kasim ayina kadar kuru kisi yasiyor. Kasim ayi ile Mayis arasi ise sicak, yapis yapis ve nemli, hatta bazi seneler tarihe geçen siklonlarin yasandigi bir dönem. Eyvah, önümüzdeki Aralik ayi Noel ve yeni yili da içine alan bir aylik dönemi Madagaskar, Reunion ve Mauritius üçgeninde geçirmeyi planlayan bizleri acaba ne gibi doga sürprizleri bekliyor? Volkanik patlama, siklon???

Evet, size bu bilgileri verirken minik bir yarimada üzerine kurulmus, sevimli otelimize ulastik bile. Odamiza yerlestikten sonra simdiye kadar sadece kartpostallarda gördügümüz güzellikleri, denizin turkuvaza çalan rengini bir palmiyenin gölgesinde gözlemleyip, kitabimi okurken hayallere dalip, ardindan pudravari kumsalinda yürüyüse çikip, hafif serince sularinda kendini doganin essiz güzelliklerine birakma zamani.









Pudravari kumsalda yürürken basinda hasir sapkasi, bungalowunun taraçasinda karsisindaki essiz manzaraya bakarak resim yapan yaslica bir hanimi imrenerek göz ucuyla izliyorum. Evet, Aralik ayinda ben de resim malzemelerimi mutlaka getirmeliyim buraya. Bu güzellikleri resmetmemek gerçekten büyük kayip.

Mauritius Adasi’ni çevreleyen mercan adaciklari köpek baliklarina adeta geçit vermiyor ve turistlere denizden faydalanmalari için korunakli bir ortam olusturuyorlar. Içimde yine de “Ya, mercan adaciklarinin arasinda bir yarik var da oradan köpek baliklari sahile ulasirsa?” diye düsünmeden edemiyorum. Ama yine de fazla açilmadan denizin keyfini çikartiyorum. Deniz biraz serin, disarisi da rüzgarli. Ikisinin birlesimiyle denizden çikinca biraz ürpersem de, yine de harika…

Esimin toplanti seyahatine kaynak yaptigim için Madagaskar’in iki günü disinda gerek Reunion, gerekse Mauritius’da gündüzleri yanlizim.

Ikinci gün ada turuna çikmaya karar veriyorum. Ilk durak “Greyfurt Botanik Bahçeleri” anlamina gelen “Pamplemousses Botanical Gardens”. Rehber esliginde daliyorum greyfurt bahçesine. Yanlis anlasilmasin ortada greyfurt falan yok. Adini yakinlarinda bir dönem greyfurt yetistirilen bir bölgeden alan bahçe tam bir arboretum. Envai çesit agaç, bitki bir arada memnun mesut gül gibi geçinip gidiyor. Baobab isimli ama sekil olarak baobabla yakindan uzaktan benzerligi olmayan bir agaç (2 sene baobablar içinde Angola’da yasamamis olsam babobab budur iste diyecektim ama demek böylesi de varmis diyorum), sise seklinde palmiye, helicopter palmiyesi, fil ayagi, vs, vs. Hepsinin orijinal bir ismi var. Amazon Ormanlari’ndan getirilmis nilüfer yapraklarini görmek için bile bu bahçeye gelinirmis diye düsünüyorum. Her bir yaprak bir ayda en büyük boyutuna ulasiyor, ardindan çürümeye basliyor. Her bir yapyagin çapi 1 metreden büyük ve en büyük haline ulastiginda 50 kiloyu tasiyabilecek güce sahip oluyor. Tüh, be! 3 kilo daha vermem lazim nilüfer yapraginin üzerinde keyif yapabilmek için. Ardindan dev kaplumbagalarin tellerle çevrilmis bir mekana hapsedildigi yere geliyoruz. Zanzibar, Prison Island’da dev kaplumbagalarin özgürce yasadiklarini görüp, onlari kendi elimle besledikten sonra. açikçasi hiç de ilgimi çekmiyorlar.






















Greyfurt Bahçesi’nden dönerken Mauritius Adasi’nin bassehri Port Louis’de durakliyoruz. Sehrin tam ortasinda, deniz kiyisina kurulmus kocaman bir alis veris merkezi. Içeri hizla daliyorum, saga sola kaçamak bir göz attiktan sonra karnimi doyurup firliyorum disari. Yine yola koyuluyoruz.








Yol boyunca sagli sollu seker kamisi tarlalari bize eslik ediyor. Rüzgarin etkisiyle seker kamislari adeta dans ediyorlar. Harika bir görüntü.




Sonraki istikamet krater gölü. Evlerin arasindan tirmanarak kraterin bulundugu yere ulasiyoruz. Tamam, volkan sönmüs ama belli mi olur, ya bir gün yine aktif hale geçerse? Krater gölüne hiç bu kadar yakinda yasamak istemezdim açikçasi. Bu volkanik krater de Kenya, Rift Vadisi’ndeki krater göllerini gördükten sonra pek bir minyatür geliyor gözüme.






Bu günlük bu kadar kesif yeter deyip otele dönüyorum. Pudravari kumsallari, turkuaz deniziyle ünlü Mauritius Adasi’ndan ayrilmadan önce bu güzelliklerin bir kez daha tadina varmak istiyorum. Günesi sahilde batirmak hayaliyle solugu deniz kiyisinda aliyorum. Bungalowunun taraçasinda resim yapan hanim yine biraktigim yerde bu sefer model olarak manzaraya esini de eklemis. Bir manzaraya, bir esine bakip tuvaline attigi firça darbeleriyle bu güzellikleri ölümsüzlestiriyor. Olsun, ben de bu seferlik bu güzellikleri sadece fotografliyorum.




Iki gün Mauritius'u deneyimlemek için hayli kisaydi.



Bekle beni Mauritius!



Tuvalim, firçalarim ve boyalarimla yine sana geri dönecegim...

29.7.10

Kisa- kisa-kisa

21-26 Temmuz araliginda Zambia'nin bassehri Lusaka üstü Livingstone ve nihayet uzun zamandir gezi planlarimizda yer alan Viktorya Selalesi'ndeydik. Zimbawe ve Zambiya arasinda sinir bekçiligi görevi üstlenmis 1.7 km uzunlugunda, 108 metre yüksekliginde, akillari dümura ugratan, doga harikasi Viktorya Selaleleri ile ilgili uzunca yazacagim. Daha sirada Madagaskar, La Reunion üstü Mauritus gezimizin Mauritus ayagiyla ilgi yazim var.



Kaçmaktan kovalamaya, gezmekten yazmaya zaman yok ki :-).



Su anda bu satirlari Nairobi-Istanbul-Paris hattinda bir yerlerde yaziyorum.


Eh, nihayet bizim için yaz tatili basliyor. Yuppppiiiiiii......

26.7.10

Lusaka Havaalani'ndan Selam

Lusaka üstü Viktorya Selaleleri. Evet, bir kisa tatilin daha sonu, havaalaninda uçagimizi beklerken bir not düseyim bloguma dedim.

19.7.10

Chez Figen / Figen'in Yeri

Ben Afrika'larda nasil vakit geçirmisim, neler yapmisim diye düsündügümde bloglarimdan (Angola, http://www.figoltx.blogcu.com/ ve Kenya'dan bildirdigim bu blogum) baska bir de web sitem var artik yaptigim resimleri, baskilari, çektigim fotograflari bir çati altinda topladigim. Hele bir de artik yaptiklarim satista. Elimde kalmayanlarin örnekleri hiç olmazsa web sitemde ilelebet mevcut olacak.





Sitemi http://www.figengunduzletaconnoux.trart.net/ yaratmada bana yardimci olan SESAN Serbest Sanatçilar Organizasyonu'na çok tesekkürler.







Not: Fotograf kismi biraz zayif kaldi. Hayli vakit gerekiyor tek tek fotolari gözden geçirip, gerekirse fotoshoplamak ve yayinlamak.


Elbet onu da yapacagim...Pole pole, yani buraca yavas yavas...

18.7.10

Minik Fil ile Afrika'da Günlük Hayat...

Tanzama @Africa Sanat Galerisi'nin üç subesinde + Sarit Center'daki Sanat Galerisi "Unik"de baskilarim satistalar :-)...

Eh, bu durumda baskilarima tam gaz devam etmek vacib oldu....

Iki gezi arasinda yapabildigim iki yeni linol baski.

Minik Fil..

Minik Fil'in baskisi renkleriyle daha önceden hazirladigim tek renk baski kalibini kullanarak siyah zemin üstüne yeni bir baski daha yaptim...

Veeeee, "Afrika'da Günlük Hayat"...

Iyi Pazarlarrrrrrr diliyorum herkese...

15.7.10

L'île de la Réunion / Reunion Adasi

Evet, nerede kalmistik? Tamam hatirladim, Antananarivo'dan Fransa'nin deniz asiri departmani Reunion Adasi'na geçiyorduk iki günlügüne. Bu yolculuga apar topar son anda hazirlandigimizdan Tana'dan Reunion'a direkt uçak bulamadik. Biz de mecburen Maritius'dan aktarmali olarak Reunion'a ulastik. Havaalaninda polise pasaportumu uzattigimda polisin pasaportumla birlikte kayiplara karistigini görünce bir problem oldugunu anladim. Geri geldiginde Reunion'a vizemin olmadigini ve giris yapamayacagimi, geri dönmem gerektigini söyledi. Hoppala. Bu da nereden çikti. simdi? Halbuki bu yolculuga hazirlanirken esim Nairobi Fransiz Konsoloslugu'nu aradi Reunion Adasi için Shengen disinda baska bir vizeye ihtiyacim olup olmadigini ögrenmek için. Verilen cevap "Esinizin 3 yillik çok giris çikisli Shengen vizesi oldugu için gerek yok. O vize Reunion Adasi'nda da geçerli." idi. Hatta bu cevapla tatmin olmayip iki kere daha arayip baska yetkililerle de görüstü. Hepsinden ayni cevabi alinca içimiz rahatti. Pasaport kontroldeki polisin açiklamasi Shengen vizesi üzerinde Reunion'da da geçerlidir yazmadikça Reunion Adasi'na giremeyecegimdi. Neyse, biraz bekledikten sonra bizimle ilgilenen polisin amiri elinde pasaportumla çikageldi. Beni bu gece misafir edip yarin ilk uçakla geri göndermeleri gerektigini, ama bu seferlik bana kapida vize vereceklerini söyledi.

Yuppi, 2 günlük vizem cebimde artik Reunion Adasi'ndayiz.

Kisaca bir Reunion'a göz atacagiz, zira sadece 2 günlügüne buradayiz. Yaklasik 800.000 popülasyonlu Reunion bir Fransiz adasi. Cogu haritada 2,512 kilometre karelik mini minnacik boyutuyla genelde bir nokta gibi gösterilen bu ada Hint Okyanusu'nda Madagaskar'in dogusunda, Moris Adalari'nin (Mauritius) yaklasik 200 kilometres güney dogusunda.

Reunion Fransa'nin 26 departmanindan biri, dolayisiyla Avrupa Birligi'ne üye en uzak kara parçasi. Hint Okyanusu nire, Avrupa Birligi nire? Sasirtici ama gerçek. Bu durumda para birimleri de AB ile uyumlu, Euro, ya da bizim deyisle Avro.

Ada tarihinde biraz daha gerilere gidelim. Amerikan Koloni savaşında İngiliz Kraliyet donanmasının yenilgisinden hemen sonra Ingilizler tarafindan fethedilen ada İngiliz kolonisi haline gelmis. İngiliz donanmasının tekrar bir araya gelişini ve yeni bir dönem başlangıcını simgeleyen 'Reunion' adı verilmis adaya. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında ada bir dizi anlaşma sayesinde İngilizlerin Süveyş Kanalı'nı almasına karşılık bölgedeki güvenliği korumak isteyen Fransızlara verilmiş. O zamandan sonra da adı "L'île de la Réunion" olarak değiştirilmiş. Günümüz Fransa Parlamento'sunda Reunion Adasi 5 üyesiyle, Senato'da 3 senatörüyle temsil edilmekte.

17. ve 19. yy'lar arasinda Fransizlar disinda Afrikalilar, Cinliler, Malezyalilar ve Hintliler adaya göç etmis. Bu karisimin sonucu burada da yerli halk ne Afrikali ne de Asyali, ikisinin güzel bir karisimi. Esmer bir ten üzerinde çekik gözler. Süveys Kanali'nin 1869'da açilmasiyla ada Dogu Hint ticaretinde duraklama noktasi olarak eski önemini kaybetmis. Bu degisik etnik orijinlerin karisimi halka "Creoles" deniyor. Fransizcaya ilave Fransizcaya çok yakin Creolca konusuyor yerli halk. Degisik kültürlerin karisimi neticesinde Hindu, Hristiyan ve Müslüman halk içiçe, birbirlerinin dinine saygili, baris içinde yasiyorlar.

Reunion "Piton des Neigés" (3070 metre), diğeri ise dünyanin günümüzdeki en aktif dagi "Piton dé lâ Fournaisê" (2,631 metre) isimli iki volkanik dagla da ünlü. Adanin dogusundaki Piton de la Fournaise yanardagi Hawai volkanlarinin kardesi olarak da aniliyor iklim ve volkanik benzerlikleri dolayisiyla. 1640'dan beri 100 kere aktif hale geçen volkan en son bu sene 2 Ocak'ta aktif hale geçmis. Biz oradayken volkan durulmustu ancak her an tekrar harekete geçmesi bekleniyordu. Bu iki volkanin lavlariyla sekillenen ada günümüzde adada tek aktif volkan olan Piton de la Fournaise'in faliyetiyle daha da büyümekte ve her patlama sonucunda adanin haritasi yeniden sekillenmekte.

Reunion'da doga ile içiçe ormanlar arasinda trekking yapmaniz mümkün. Biz yaptik mi? Hayir yapamadik, çünkü bu sefer vaktimiz yoktu doga gezileri yapmaya. Eh, bir dahaki sefere artik. Trekking turlari volkanik daglarin yüzyillar içinde sekillendirdigi "Cirque de Salazie", "Cirque de Cilaos" ve "Cirque de Mafate"a düzenleniyor. Bu muhtesem görüntüyü tepeden görmek istiyorum diyorsaniz biraz pahali da olsa helikopter turu da yapabilirsiniz. Nairobi'den bir arkadasim Reunion'da helikopter turu sirasinda doganin muhtesemligi karsisinda göz yaslarini tutamadigini söylemisti bana. Evet, ben de bu doga harikasi karsisinda duygulanmak istiyorum, ama bir dahaki sefere artik. Bu durumda trekking üstü helikopter turu kaçinilmaz oldu. Helikopterden aktif volkani, volkanik patlamalarin olusturdugu sekilleri fotograflamak hayli heyecan verici olacaga benzer. Hele bir de bir dahaki gelisimizi volkanik patlamaya denk getirirsek alin size ekstradan bir macera...

Başkent Saint-Denis'i gezmeye karar veriyorum. Adanin tepesine konuslanmis otelden çikip hemen geçen bir otobüse atliyorum. Saint Denis bir ana cadde "Rue de la Paris" ve onu kesen minik yollardan ibaret. Ana caddenin sonuna kadar yürüyorum ve deniz kenarina "Place Général de Gaule"e ulasiyorum. Burada bütün yol isimleri Fransa'dan alinmis. E, normal ne de olsa bir Fransiz adasi. Deniz kenarinda adayi bir dönem savunmada kullanilmis toplar sergileniyor.












Volkanik bir ada olmasi dolayisiyla sahilde siyah volkanik taslar var. O Moris Adasi'nda veya Seysel Adalari'nda alistigimiz pudravari kum sahilleri yok maalesef bu adanin. Adanin sadece bir sahili disinda etrafinda köpek baliklarinin sahile ulasmasini engelleyecek mercan adaciklari bulunmadigindan denize girmek hayli tehlikeli. Her sene birkaç kisi tedbirsizlik yüzünden telef oluyormus. Eh, denize girecegimiz sahili de böylece belirledik. Mercan adasi korumali olan.

Az ileride Roland Garros'un heykelini görüyorum.


Reunion'da havaalanina'da adi verilmis olan Garros'u hepimiz her Haziran Paris'de düzenlenen tenis turnuvasindan taniyoruz. 6 Ekim 1882'de Saint-Denis'de dogan Garos daha sonra egitimi için Fransa'ya gitmis. Ünlü tenisçi ayni zamanda Akdeniz'i uçakla geçen ilk Fransiz pilot olma ünvanina da sahip. 1918'de Akdeniz'i geçerken (bilmiyorum kaçinci kere) uçağının düşmesi sonucunda ölmesinin üzerine adına Fransız Açık Tenis Turnuvası düzenlenmiş megerse. Roland Garros'un heykeli ile okyanus arasindaki parkda bir banka kendimi atiyorum elimde sandviçimle. Bir agacin altinda sandviçimi yerken Saint-Denis haritasina göz atiyorum. bundan sonraki istikametimi belirlirlemek üzere.



_



_



Eh, dinlendim de, artik yoluma devam edebilirim. Ilk durak "Le Grand Marché" yani büyük pazar.



_


Tek katli bir bina. Içinde adaya özgü el isleri satiliyor. Metal'den yapilma hayvan figürleri, pareolar, hasir sepetler, vs, vs. Ah, içim gidiyor ama nasil olsa yine gelecegiz, hatta uzun süreli kalmali diyip kendimi avutuyorum. Ayrica boynumda kocaman fotograf makinasi, bir de alis veris yaparsam kim tasiyacak bütün gün onlari. Bir kaç seyi ileride satin almalik gözüme kestirip yola devam ediyorum. Oradan trafige kapali yol "Rue Marechal Leclerc"e dogru yürüyorum. Bu arada eski, ama bir o kadar da bakimli "Hotel de la Ville"in (Vilayet binasi) fotograflarini çekiyorum.


Aklima geçen sene Fransa'nin minik bir sehrinde bir Ingiliz turist hanimin binanin üstünde yazan sehir oteli diye de tercüme edilebilecek ama aslen vilayet binasi anlamina gelen "Hotel de la Ville" ibaresini görüp hotel sandigi o binaya tam da mesai bitimi öncesi girip, resepsiyona ugramadan önce tuvaleti ziyaret etmesi sonucu vilayet binasinda tek basina bir gece gecelemek zorunda kaldigi geliyor. Kocaman bir gülümseme yayiliyor yüzüme. Bu arada Rue Marechal Leclerc'e ulasiyorum. Moufia Mosque bu yol üzerinde, disi çinilerle bezenmis.



Tam ögle vakti, gençler kafelerde oturmus hem bir seyler atistiriyor, hem de sohbet ediyorlar. Insanlar mutlu görünüyorlar. Eh, Afrika'nin en yüksek gelir seviyesine sahipseniz ve de Fransa'yi arkaniza almissaniz daha ne istersiniz? Hele bir de Madagaskar'daki sefaleti gördükten sonra burasi tam bir cennet diyorum. Ama, yok yok fikrimi degistiriyorum. Benim için burasi çok düzenli ve çok sakin. Sanirim burada yasayacak olsam bir süre sonra bunalabilirim. Neden mi? Afrika'nin o canliligi, kesmekesi, kargasasi kanima islemis bir kere...Insan özlüyor.

Bu düsünceler içinde yol alirken karsima bir Hindu tapinagi ,"Temple Tamoul" çikiyor..




Fotograf çekmek yasak ama gizliden bir kaç tane çekiyorum. Ayakkabilarimi çikartip bahçede dolasiyorum. Tapinagin içine Hindu degilseniz eger giremiyorsunuz. Cikarken dini görevli bana iki adet muz uzatiyor. Eh, sandviçin üstüne fena gitmez diye düsünüp, tesekkür edip aliyorum.

Aksam tipik bir Creol restoranina gidiyoruz. Deniz mahsülleri agirlikli bol baharatli bir yemek yiyoruz, tabi menüde karides olunca sütüm esliginde.

Ertesi gün yine is basi. Dün müzeler kapali oldugundan bugün müzeleri gezecegim. Ilk duragim "Jardin de l'Etat", yani hakla açik bakimli mi bakimli bir bahçe. Bahçenin içinde kocaman fiskiyelerle bezenmis bir havuz ve havuzda rengarenk nilüferler yer aliyor. Bahçenin dip kismindaki bina ise Creol mimarisine uygun insa edilmis, "Musée d'histore naturelle", doga tarihi müzesi.


Müzede Madagaskar, Moris, Rodrigues, Comoros ve La Reunion'a ait halen yasamakta olan ya da nesilleri tükenmis canlilarin mumya örnekleri sergileniyor. Sadece Madagaskar'da yasayan lemürlerden bir dolu örnek var müzede. Envai çesit kelebek, hiç varligindan haberdar olmadigim ilginç böcekler, vs,vs sergileniyor .


Ikinci durak "Musée Leon Dierx".



Kendisi hem ressammis hem de kolleksiyoner. Resim zevki benimkiyle örtüsmese de geziyorum. Kolleksiyonunda Rodin'dan bir heykel de var.


Bir sonraki durak "La Maison Carrère".


Seker ticareti yapan ve o dönemde bu ticaretle hizla köseyi dönen Carrère ailesine ait, tamamen yandiktan sonra restore edilen bina günümüzde Creol kültürünü gözler önüne seren önemli bir örnek. O dönemde insanlar nasil yasiyorlardi, binalari nasildi, mobilyalari, vs gözlemlemek için ilginçti diyebilirim.


Otele dönüyorum. Tepeden deniz manzarali havuzda günün yorgunlugunu atiyorum.


_


Hava bulutlaniyor ve serinliyor. Bir kaç fotograf çekiyorum.


Yarin istikamet Mauritius (Moris Adalari). Orada görüsmek üzere...

2.7.10

Nairobi'den son haberler......





Nairobi'de sanat galerisi zinciri Tanzama Africa'da linol baskilarim ve fotograflarim satisa sunuldu.



Nakumatt Junction'daki Tanzama benim çalismalarima minik bir yer ayirmis. Ben de bugün minik kösemi fotografladim.



Iki baskim satildi. Hele bir de satis haberlerini alinca bir motive olmusum, bir motive olmusum, hemen solugu atelyemde aldim. Ve sonuç iki yeni baski. Örneklerini asagida görebilirsiniz, efem. Bu gazi alinca tabi ha bire baski yapar hale geldim, hayirlisi. Baski konum mu ne? Tabi ki yine Afrika. Asagidaki örnekler son baskilarimdan, daha henüz kurumadiklarindan çerçevelenemediler ve de satisa sunulamadilar. Eh, artik haftaya...

Not: Tek sikayetim siyah renk. Ne yapti ne ettiysem bir türlü ellerimi pürü pak yapamadim. Eh, gülü seven dikenine katlanir...




_


_


"Afrikali Kadinlar" satilan baskilarimdan biri


Ha diger satilan da baksi isini ilk ögrenmeye basladigimda ilk yaptigim baski :-)...


"Kem Gözlere Karsi,tü ,tü ,tü" satista olanlardan biri