23.5.13

Atölyemin kapısını tekrardan araladım.....

Atölyemin kapısını uzun bir aradan sonra tekrardan araladım.
Veeeee, Omo Vadisi Arbore Kabilesi'ni gezerken çekmiş olduğum fotoğraflardan birini ağaç panel üzerine ipek kumaş kullanarak elek baskı yaptım....

4.5.13

Aşkın Su Hali...

Liseden arkadaşım sevgili Müge Acar'ın bir mutluluğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Siyahinci Yayınları'ndan yayınlanan ilk kitabı "Aşkın Su Hali" gerek D&R'larda, gerekse www.idefix.com, www.kitapyurdu.com 'larda Mayıs ayı sonu itibariyle satışa sunuldu. Ne, hoş değil mi? Darısı tez vakitte benim başıma inşallah :-)... 

Kitap yayınlanmadan önce Müge facabook'da oluşturduğu kitapla aynı isimli grupta bize bazı sorular yöneltti "Aşk Nedir?" "Aşkın rengi ne renktir?"vs, diye...Grup üyeleri hissiyatları doğrultusunda cevaplamaya çalıştılar bu soruları. Aşkın rengi için benim cevabım "İlk başta toz pembe, sonuna doğru da mosmordur" olmuştu. İnanıyorum ki Müge kitabında bu soruları değişik bir pencereden inceleyip bizlerle paylaşmakta. Kitabı henüz okumadım, okuyamadım, çünkü maalesef ben İstanbul''dan ayrıldıktan sonra kitap piyasaya sürüldü. Kitapla ilgili güzel yorumları okudukça, ikinci kitaba istek yapanları öğrendikçe biran önce Aşkın Su Hali'ni elime almak için heyecanlanıyorum.

"Kitabında, sayfanda takipçilerine ve takibine takılanlara AŞK adına o kadar çok şey katacak ki şu an tahayyül dahi edemiyorum..Herkese hayırlı olsun. Ben de bu eserin bir parçası olmaktan dolayı çok mutluyum. Siyahinci; yeni incisi ile çok şey yapacak... :)" diyor Siyahinci Yayın Koordinatörü Atakan Kelleci...

Kalemine ve akıcı diline sonsuz güvendiğim sevgili arkadaşım Müge'yi bir kez daha tebrik ederken kitabını kitap severlere öneriyorum "AŞKIN SU HALİ"...

Sevgi, Aşk ve Kitapla Kalın!

2.5.13

Kayak, Dinard, İstanbul, Hastalık ve Addis'e dönüş....

Nisan ayında sadece bir yazı yazmışım.
Şu yaklaşık 2 aya o kadar çok şey sıkıştı ki... Hatırlaması bile hayli güç.
Durun bakim sanırım hatırlamaya başladım. 8 Mart'ta Fransa'ya doğru yola çıktık, bir haftalık kayak ardından 1 hafta Dinard'da evimizde dinlenmek üzere. 2. haftanın akabinde Yves Addis Ababa'ya, bense 2 haftalığına İstanbul'a geçtim. Dinard'dayken İstanbul'daki ailemle konuşmalarımda bir gariplik olduğunu, benden birşeyler sakladıklarını sezmiştim. İstanbul'a varınca bu hissiyatımda yanılmadığımı maalesef anladım. Babam rahatsızlanmıştı... Tatilde ağzımızın tadı bozulmasın diye annem ve ablam bu durumu benden saklamışlardı. Ancak, telefondaki seslerinin tınısındaki ufak bir değişiklikten, bilemiyorum ufak tefek şeylerden sezmiştim işte. Dinard'da olduğumuz hafta sabahları bazen ağlayarak uyanmıştım. Aileden uzak olmak, özlemden öte bu gibi sağlık problemlerinin yaşandığı günlerde hele daha da zor geliyormuş insana. Bahar çiçeklerinin açtığı o güzelim Dinard'da geçirdiğimiz bir hafta sonunda aklımdaki kötü senaryolarla İstanbul'a kendimi dar attım ve tahmin ettiğim gibi kötü bir tablo ile karşılaştım. Akabinde hastanede, yoğun bakımda geçen geçen 5 gün sonunda nekahat dönemi başladı. Bu zor günlerde ailecek nasıl tek bir yumruk olduk, tam bir dayanışma örneği sergiledik. Ben tabi İstanbul'daki kalışımı 1 aya uzattım. Bu bir ay zarfında ev ve sadece Mayıs sonu yayınlanması planlanan kitabımla ilgilendim. Yayınevine karar verdim ve sözleymeyi imzaladım. Hiçbir arkadaşıma zaman ayıramadım bu İstanbul kalışımda. Onlar da sağ olsunlar anlayışla karşıladılar. Eş, dost, akrabanın çoğu hastaneye kadar geldi destek olmak için bizlere, ya da defalarca aradılar, sordular babamın sağlığı ile ilgili gelişmeleri, yardım edebilecekleri bir husus olup olmadığını. Uzakta olanlar da bizlere telefonlarıyla destek oldular. Sağ olsunlar, var olsunlar! Bu hastalık döneminde bize yol gösteren, bizi doğru adreslere yönlendiren lise sınıf arkadaşım Dermatolog Dr. Zambak Dal'a, Acıbadem Kozyatağı Hastanesi yoğun bakım doktorlarına, Acıbadem Bağdat Caddesi Dahiliye Uzmanı Doç Dr. Yaser Süleymanoğlu'na, yardımlarını esirgemeyen, bize ışık tutan Kocaeli Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bili Dalı Başkanı Prof. Dr. Müge Alvur'a ve nicelerine burdan çok çok teşekkürler.     
22 Mayıs'dan beri Addis Ababa'dayım. Rutin hayatıma dönmek bu sefer daha uzun zamanımı aldı. Eh, 6 hafta gibi bir uzun aradan sonra bu çok normal. Bahçeye ektiğim domatesler neredeyse tükenmişler, son 1/2 tanesinin tadına bakabildim ancak. Kiraz domateslerin ise tam yemelik zamanı. Ya yeşil biberler? Onlar da pek güzel ürün vermişler. Bahçemin kiraz domatesleri ve biberleriyle yaptığım omletlerin tadına doyum olmuyor(muş), ben demiyorum Yves diyor :-)... Annemin kendi elcağzıyla diktiği baklalar maalesef istediğimiz gibi ürün vermemiş. Ben de söktürüp attırdım baklaları, toprağını bellettim yerine yeni sebze tohumları ekmek için. Ne eksem acaba diye düşünüp duruyorum şimdi...
Bu arada 6 haftalığına yollara düşmeden önce siparişini verdiğim karpostalım basılmış. Baskı kalitesi Etiyopya'da alışılmışın ötesinde çok başarılı. Fotoğraf zaten favori fotolarımdan biri... Amaç bana meşgale olsun...
Her işin başının sağlık olduğunu örnekle çok güzel bir kere daha hatırladım, ailece hatırladık. Umarım bir daha tekrarlamaz... 

"20'li yaşlarda aşktan söz ederiz. 30'larımızda çocuklarımızdan, 40'larda sağlıktan, 50'lilerde hastalıklardan.. Oysa 20'lerden itibaren sağlıktan söz etmemiz gerek, 60'ında hala aşktan dem vurabilmek için..."

50'ye adım adım yaklaşan biri olarak Can Dündar'a hak vermemek elde değil.

Aşkla ve sağlıkla kalın!
İşte kartpostalım