Geçen haftasonu Rift Vadisi sinirlari içinde bulunan, Nairobi'ye yaklasik 160 km uzaklikta, misafirlerimizi gezdirdigimiz parklar listesinde ilk sirada bulunan Ulusal Nakuru Park'da safarideydik. Bakalim bu parkadaki 3. safarimizde hangi hayvanlar takilacak deklansörümüze?
Yeri gelmisken safari kelimesini biraz irdeleyelim. Safari Kswahili (ya da Swahili) dilinde "uzun seyahat" anlamina geliyor. Bu arada Swahili dilinde Arapça kökenli bir dolu kelime var? Dolayisiyla Türkçe ile bazi kelimeler ses ve anlam bakimindan hayli benzerlik gösteriyor. Neyse biz konumuza dönelim. Özellikle 19. yy sonlari ve 20. yy baslarinda, Ernest Hemingway, Theodore Roosvelt gibi ünlüler tarafindan meshur edilen uzun av gezileri için o dönemde kullanilsa da "safari" sözcügü, günümüzde yalnizca turistler için ulusal parklar ya da koruma alanlarinda gerçeklestirilen "yaban hayati izleme turlari" için kullanilmakta.
Lake Nakuru National Park / Nakuru Gölü Ulusal Parki, 1961 senesinde, Nakuru Kasabasi yakininda, Nakuru Gölü (soda gölü) etrafinda 188 km2'lik bir alana kurulmus. Milyonlarca pembe filamingoya ve sari gagali pelikana göl kiyisinda barinma imkani sagliyor. Yanlis anlasilmasin parkda sadece filamingo ve pelikan yok. Beyaz, siyah gergedan, zürafa, envai çesit antilop, aslan, leopar, buffalo, piton, sirtlan, çita, çakal, zebra, kuslar, yaban domuzu, maymun (baboon), vs ile hayvanlar alemi hayli kalabalik. Fil ve su aygiri görmek istiyorsaniz istikamet baska park, zira bu parkda onlardan bulunmuyor.
Park sinirlari dahilindeki otelimize yerlesip, ögle yemegimizi de yedikten sonra saat 16.00 sularinda ilk safarimize dogru yola çikiyoruz. Ilk istikamet göl kiyisi. Parki ilk ve ikinci ziyaretimizde uzaktan göle bakildiginda gölün rengi seçilemiyordu pembe filamingolarin o sevimli renginden. Bir filamingo gölün bir kiyisindan ötekine uçmaya basliyor. Ardindan ikincisi, ardindan üçüncüsü ve hepsi pesi sira gölün öteki tarafina uçuyorlar. Adeta görsel bir ziyafet. Gölün kiyisindayiz. Vahsi hayvanlari kollayip kendimi arabadan disari atiyor ve filamingolara dogru kosmaya basliyorum. Benim onlara dogru hareketimle filamingolarin diger kiyiya dogru uçuslari daha bir canlaniyor. Arabada esim filamingolari, çildirmis gibi filamingolara dogru kosan beni fotograflarinda ölümsüzlestiriyor. Sezonun yagisli veya kuru olmasina bagli olarak göldeki filamingo ve pelikan popülasyonu degisiyor. Bu sene yagisli sezon pek bereketli geçmedi. Hatta birçok parkda kuraklik dolayisiyla hayvanlar telef oldu. Gazetede okudugum bir habere göre, Tsavo Park'da 150 fil, Masai Nehri'nde 600 adet su aygiri hayatini kaybetmis. Anlayacaginiz durum vahim. Buralara geldiniz geldiniz, yoksa yakinda vahsi hayvan, mayvan kalmayacak bu gidisle. Nakuru'daki filamingolarin çogu, pelikanlarin ise hemen hemen hepsi hayatlarini kurtarabilmek için yagisli alanlara göç etmis. Filamingolardan bazilari da yurtlarini terk etmemek için halen direnmekte. Filamingo ve pelikanlarin göç nedeni yeterince yagmur yagmadiginda gölde ana gidalari olan yosunu bulamamalari. Eh, insanin karninin doydugu yerdir vatani derler. Demek ki bu hayvanlar için de gerçerliymis.
2009 yili verilerine göre parkta 25 adet siyah gergedan ile 70 adet beyaz gergedan yasiyor. Ekvator üstünde olmasi nedeniyle Kenya'da gün ve gece günü ikiye bölmüs 12ser saat olmak üzere. Saat 18.00 gibi günes batacak, dolayisiyla acele etmeliyiz diger hayvanlari da görmek istiyorsak. Gölden uzaklasirken bir çukur içine oturmus bir gergedan gözümüze çarpiyor. Bu aralar kurakliktan parklar ölü hayvan lesleriyle dolu oldugundan ilk basta ölü saniyoruz gergedani. Ancak biraz daha yaklasitigimizda varligimizdan rahatsiz olan gergedanin hareketlenmesiyle ölü olmadigini anliyoruz. Gergedan sinirli sinirli soluyarak bize bakiyor ve ayaklanip sanki arenadaki bir boga edasiyla arka ayaklarini yere vuruyor. Kendisinden birkaç hatira fotografi alip, gergedani daha fazla kizdirmamak adina ayriliyoruz.
Üzerinde gölü pembeye boyayacak miktarda filamingo olmasa da Nakuru Park'i kusbakisi fotograflamak için Baboon Tepesi'ne dogru yola çikiyoruz. Birkaç fotograf aldiktan sonra yolumuza devam. Annemlerle Ulusal Nakuru Park'da safari sirasinda çok sansliydik. Disi ve erkek aslan yolun kenarinda dinlenmedeydiler. Arabamizdan sadece 3 metre kadar uzaklikta agacin dibine uzanmis erkek aslanla, agacin dalinda miskin miskin oturan disi aslani yakinen fotograflamistik. Bu sefer o kadar sansli degildik. Aslanlar mah cemallerini bize göstermediler. Neyse canim, daha önümüzde Amboseli Park'da safari var. Orada görüsürüz elbet. Ilerliyoruz, yolda bufalolar yavrulariyla bizi karsiliyorlar. Her bufalonun üstünde bir kus. Kuslar bufalolarin üstündeki küçük böcekler, parazitlerle besleniyorlar. Hatta bir bufalonun kafasinda konuslanmis bir kus bufalonun boynuzunun yanindaki kanli yarasindan besleniyor. Biraz mide bulandirici olsa da, doga bunu gerektiriyor. Az ileride bir sirtlan birkaç gün önce aslanlara yem olan zebrayi didikliyor. Eh, doganin dogal çemberi içinde ne de olsa herkesin bir görevi var. Sirtlanin da görevi dogayi hayvan leslerinden temizlemek. Günes batti batacak. Otele dönme vakti. Aksam yemegi öncesi Masai Kabilesi'nin geleneksel dansini izliyoruz. Ayaklarinda araba lastiginden yapilmis sandaletleri, adete bir tazi gibi siçrayabildikleri kadar yüksege siçriyorlar. Boyunlarina, kollarina ve kulaklarina taktiklari el isi incik boncuklarla rengarenkler.
Yemek sonrasi erkenden uykuya çekiliyoruz. Zira sabah gün dogmadan yine yola koyulacagiz doganin uyanisini gözlemleyebilmek için.
Ertesi sabah safari sirasinda kara kara bulutlar kapliyor parkin üstünü. Kahvalti akabinde parkdan ayrilirken siddetli bir yagmur basliyor. Arabanin silecekleri önümüzü görmeye adeta yetmiyor. Doga için çok seviniyoruz. Umariz bir seferle kalmaz bu yagmur devam eder, göl eski boyutuna ulasir ve o sirin pembe filamingolarla pelikanlar yuvalarina dönerler. Ayrica artik hayvanlar kurakliktan telef olmazlar.
Nakuru ile Nairobi arasinda Naivasha Country Club'da ögle yemegi için durakliyoruz. NCC Naivasha Gölü kiyisina kurulmus, minik bungalowlardan olusan sirin bir otel. Yemek öncesi göl kiyisina iniyoruz. Burasi da kurakliktan nasibini almis, göl çekilmis. Geçen sene suyun üzerinde olan iskelenin ayaklari suyla temas etmiyor bile. Iskeleden aslinda göl olan alana iniyoruz. Gölde az ileride batip çikan kahverengi koca koca lekeler var. Bunlar 20 kisilik bir su aygiri ailesi. Kiyiya o kadar yakinlar ki açikçasi biraz ürperiyorum. Su aygirlarinin saatte 30 km hizla kosabildiklerini ve vahsi hayvanlar içinde en tehlikelilerden biri oldugunu bildigimden herhangi bir tehlike aninda nasil kaçarim diye kaçis planimi yapiyorum. Su aygirlari grup olarak dolasiyorlar. Her grupta sadece 1 erkek bulunuyor. Kendi haremini kurmus olan erkek su aygiri kendi erkek yavrusunu bile kabul etmiyor gruba. Dolayisiyla erkek evlat doguran disi su aygiri oglunu yetistirene kadar gruptan ayri kaliyor, ta ki oglu kendi haremini kurana kadar. Gruptaki erkek öldügünde ancak haremdeki hanimlardan birinin oglu gruba geri dönebiliyor. Ne ilginç, degil mi? Ot obur olan su aygirlari gündüzleri hassas derilerini günesten korumak için su altinda yasiyorlar, geceleri ise su disina çikiyorlar karinlarini doyurmak için. Eger onlar su disina çiktiginda oralardaysaniz, vay halinize. Kendilerine tehlike olabileceginizi düsünüp öldürücü bir hamle ardindan sizi su altina çekebilirler. Aman dikkat ne zaman nerede gezdiginize!
Su aygirlariyla vedalastiktan sonra devasa begonvillerin gölgesinde ögle yemegimizi yiyoruz.
Bir macera dolu haftasonuna daha noktayi koyduk. Darisi digerlerinin basina...
2 yorum:
Çok heyecanlı okurken bile orda o anı yaşamak ne müthiştir.Su aygırlarının yaşamı gerçekten çok ilginç.Resimleri görmek de güzel olacak..sevgiler sana...
Fotolari ekledim Asiscim...
Yorum Gönder