Adalar
Adalar
Hiç çikamayacagimiz adalar
Hiç inemeyeceğimiz adalar
Bitkilerle örtülü adalar
Dilsiz adalar
Kıpırtısız adalar
Adsız unutulmaz adalar
Fırlatıyorum işte ayakkabılarımı bordanın üstünden
Gitmek isterdim çünkü sizlere değin
(Blaise Cendrars'ın şiirinden çeviri)
Madagaskar ile baslayan, Reunion ile devam eden kutlu dogumgünü haftam Blaise Cendrars'in özlemini duydugu adalardan birinde, Mauritius’da devam ediyor. Reunion’dan Mauritius’a geçmek üzere havaalanina geliyoruz. Fransizlarin tatil için favori adasi, bir süredir Türklerin de diline pelesenk olan su meshur Mauritius Adasi’ni nihayet biz de görecegiz. Bu sene Mayis ayiydi sanirim Izlanda’da aktif hale geçen volkanik dag Eyjafjöll’in külleri yüzünden Fransa’dan arkadaslarimiz Mauritius’da bir kaç gün mahzur kalmislardi. Mahzur kalmis demek yanlis olur. Fransizlarin kendilerini adeta evlerinde hissettikleri tatil köyü Club Med’de bir kaç gün daha misafir edilmislerdi. Gerek bu arkadaslarimizdan gerekse Nairobi’de yasayan Maurituslu arkadaslarimizdan ada ülkelerinin methini her bulustugumuzda duyunca, artik Mauritius’a gitmek vacip olmustu bizim için.
Reunion’a günes battiktan sonra indigimiz için adanin panaromik güzelligine tam vakif olamamistik. Uçak havalanir havalanmaz fotograf makinami elime alip yüzyillardir süre gelen volkanik hareketlerin maharetiyle olusmus nefes kesici doga güzelliklerini fotografladim uçagin penceresinden. La Reunion’un volkanik yapisi yükseltilerden ve aralara serpistirilmis krater göllerinden hemen anlasiliyor.
Mauritius’a vardigimizda Afrika’da hiç de alisik olmadigimiz kadar düzenli ve bakimli bir havaalani size karsiliyor. Insanlar da bir o kadar güler yüzlü. Hiç bir problemle karsilasmadan kapida vizemizi alip otelimize dogru yola çikiyoruz. Biz otele dogru yol alirken size biraz Mauritius’un tarihinden bahsedeyim.
Maskaren Adalari’nin parçasi olan Mauritius, St.Brandon, Rodrigues ve Agalega Adaları da dahil olmak üzere Hint Okyanusu’nda bir ada cumhuriyeti. Ada ilk olarak Araplar tarafindan, farkediliyor. Ardindan da 16. yüzyılın başlarında Portekizliler Gasco da Gama”nin Ümit Burnu’nu kesfetmesiyle Hindistan’a dogru uzanirken yollarinin üzerindeki Mauritius Adasi’ni kesfediyorlar. 16. yüzyilda, ressamın biri ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen "Kocacığım şuracığa bir ada koyuver, yalnız benim olsun" dermiş. Ressam da bu isteği uysallıkla yerine getirirmiş. Bu tür adalar o günün haritalarından hiç eksik olmazmış. Mauritius o ressamin elinden çikma, hayali bir ada degil ama 2.040 km2lik kapladigi alanla Madagaskar'ın 900 km. kadar doğusunda, Hindistan'ın da yakladik 3.943 km güneybatısında konuslanmis harita, üzerinde bulunmasi hayli zor, minicik bir nokta. O dönemde nedense ne Araplar ne de Portekizliler yerlesiyor adaya, ta ki 17. yüzyida Hollandalilar tarafindan kesfedilene kadar. Ardindan da 18. yüzyılda Fransızlar tarafından işgal ediliyor ada. Ah su Fransizlar ah!
Napolyon savaslari sirasinda adanin kontrolü Ingilizlere geçmis. Afrika’daki ülkelerin, adalarin kaderi uzun bir dönem Avrupa ülkeleri tarafindan isgal edilmek ve sömürülmek. Günümüzde sömürgecilik bitti diye düsünsek de Afrika’daki Cinli istilasini görünce sömürgecilik sekil degistirdi diye düsünmeden edemiyorum. Neyse, biz konumuza dönelim. Mauritius nihayet 1968 yilinda bagimsizligina kavusuyor.
Mauritius’da yerel dil Fransizcaya çok benzeyen Mauritius Kreolü ve Ingilizce. Ingilizce kagit üzerinde yerel dil, ancak günlük yasamda neredeyse kimse Ingilizce konusmuyor, sadece Kreol ve Fransizca. Mauritius'da da Reunion’daki gibi TV5’deki Simpson Ailesi’nin Fransizcasi konusuluyor. Gezinin basindan beri bu sevimli aksana maruz kalinca biz de esimle ortama uyup Simpson Fransicasi konusmaya basliyoruz. TV programlari ve gazeteler Fransizca. Fransizlardan sonra Ingilizler adanin yönetimini ele geçirmis olsalar da kültürlerinden pek de bir sey birakamamislar geride. Uzun yillar sonra bile Fransizlarin etkisi hala hissediliyor.
Madagaskar ve La Reunion’da oldugu gibi burada da ada irki ne tam Asyali ne tam Afrikali, ikisinin güzel bir karisimi. Ada halkinin çogunlugu Hint kökenli, azinligi ise Afrika, Cin ve Avrupa’dan gelip yerlesmis halk olusturuyor.
Bizim adada bulundugumuz dönem kisa denk geldi. Genelde tropical bir iklime sahip Mauritius. Mayis ayindan Kasim ayina kadar kuru kisi yasiyor. Kasim ayi ile Mayis arasi ise sicak, yapis yapis ve nemli, hatta bazi seneler tarihe geçen siklonlarin yasandigi bir dönem. Eyvah, önümüzdeki Aralik ayi Noel ve yeni yili da içine alan bir aylik dönemi Madagaskar, Reunion ve Mauritius üçgeninde geçirmeyi planlayan bizleri acaba ne gibi doga sürprizleri bekliyor? Volkanik patlama, siklon???
Evet, size bu bilgileri verirken minik bir yarimada üzerine kurulmus, sevimli otelimize ulastik bile. Odamiza yerlestikten sonra simdiye kadar sadece kartpostallarda gördügümüz güzellikleri, denizin turkuvaza çalan rengini bir palmiyenin gölgesinde gözlemleyip, kitabimi okurken hayallere dalip, ardindan pudravari kumsalinda yürüyüse çikip, hafif serince sularinda kendini doganin essiz güzelliklerine birakma zamani.
Mauritius Adasi’ni çevreleyen mercan adaciklari köpek baliklarina adeta geçit vermiyor ve turistlere denizden faydalanmalari için korunakli bir ortam olusturuyorlar. Içimde yine de “Ya, mercan adaciklarinin arasinda bir yarik var da oradan köpek baliklari sahile ulasirsa?” diye düsünmeden edemiyorum. Ama yine de fazla açilmadan denizin keyfini çikartiyorum. Deniz biraz serin, disarisi da rüzgarli. Ikisinin birlesimiyle denizden çikinca biraz ürpersem de, yine de harika…
Esimin toplanti seyahatine kaynak yaptigim için Madagaskar’in iki günü disinda gerek Reunion, gerekse Mauritius’da gündüzleri yanlizim.
Ikinci gün ada turuna çikmaya karar veriyorum. Ilk durak “Greyfurt Botanik Bahçeleri” anlamina gelen “Pamplemousses Botanical Gardens”. Rehber esliginde daliyorum greyfurt bahçesine. Yanlis anlasilmasin ortada greyfurt falan yok. Adini yakinlarinda bir dönem greyfurt yetistirilen bir bölgeden alan bahçe tam bir arboretum. Envai çesit agaç, bitki bir arada memnun mesut gül gibi geçinip gidiyor. Baobab isimli ama sekil olarak baobabla yakindan uzaktan benzerligi olmayan bir agaç (2 sene baobablar içinde Angola’da yasamamis olsam babobab budur iste diyecektim ama demek böylesi de varmis diyorum), sise seklinde palmiye, helicopter palmiyesi, fil ayagi, vs, vs. Hepsinin orijinal bir ismi var. Amazon Ormanlari’ndan getirilmis nilüfer yapraklarini görmek için bile bu bahçeye gelinirmis diye düsünüyorum. Her bir yaprak bir ayda en büyük boyutuna ulasiyor, ardindan çürümeye basliyor. Her bir yapyagin çapi 1 metreden büyük ve en büyük haline ulastiginda 50 kiloyu tasiyabilecek güce sahip oluyor. Tüh, be! 3 kilo daha vermem lazim nilüfer yapraginin üzerinde keyif yapabilmek için. Ardindan dev kaplumbagalarin tellerle çevrilmis bir mekana hapsedildigi yere geliyoruz. Zanzibar, Prison Island’da dev kaplumbagalarin özgürce yasadiklarini görüp, onlari kendi elimle besledikten sonra. açikçasi hiç de ilgimi çekmiyorlar.
Greyfurt Bahçesi’nden dönerken Mauritius Adasi’nin bassehri Port Louis’de durakliyoruz. Sehrin tam ortasinda, deniz kiyisina kurulmus kocaman bir alis veris merkezi. Içeri hizla daliyorum, saga sola kaçamak bir göz attiktan sonra karnimi doyurup firliyorum disari. Yine yola koyuluyoruz.
Bu günlük bu kadar kesif yeter deyip otele dönüyorum. Pudravari kumsallari, turkuaz deniziyle ünlü Mauritius Adasi’ndan ayrilmadan önce bu güzelliklerin bir kez daha tadina varmak istiyorum. Günesi sahilde batirmak hayaliyle solugu deniz kiyisinda aliyorum. Bungalowunun taraçasinda resim yapan hanim yine biraktigim yerde bu sefer model olarak manzaraya esini de eklemis. Bir manzaraya, bir esine bakip tuvaline attigi firça darbeleriyle bu güzellikleri ölümsüzlestiriyor. Olsun, ben de bu seferlik bu güzellikleri sadece fotografliyorum.