Tekrarlayabilir miyim?
Tamam. tamam şımarıklığa gerek yok!
Dolu dolu geçtiğinden sanki başlamasıyla bitmesi bir oldu ve kendimizi Nairobi kürkçü dükkanında buluverdik.
Fransa Dinard'daki evimizde 4 hafta geçirdikten sonra 1 haftalığına Alaçatı'ya ailemin yanına geçtik.
Fransa'ya gitmeden önce ben planımı değiştirip Fransız vatandaşlığım için gerekli eksik belgeyi alabilmek amaçlı 2 gün önce İstanbul'a gelmiştim. Amanın o ne sıcaktı, o ne yoğun nemdi öyle? Gündüzleri evrak peşinde, evrakları toparladıktan sonra da alış veriş peşinde, ardından arkadaşlarla buluşma yolunda, akşamları da İstanbul'un eğlence mekanlarında koşturmacalı iki günün sonunda Atatürk Havaalanı'nda Yves ile buluşup Paris'e geçmiştik. 1 gece Paris'de kalıp, ertesi sabah Yves'in yeni motosikletini teslim alıp, motosiklet ve onu takiben arabayla peşpeşe Dinard'daki evimize doğru yol almıştık.
Dinard'da bazen kapalı, bazen yağmurlu, ara sıra da güneşli hava bende sıcak yazın ortasında limonata etkisi yaptı.
Dinard'dan Rance Nehri kıyısını takip ederek motorla Dinan'a gittik. Korsanların şehri Saint-Malo'yu bu kaçıncı keredir bilmem tavaf ettik. Şehri çevreleyen surların üzerinde yürüdük, bir kafede güneşi batırdık.
Başka bir gün istiridye yemeye Cancale'e kırdık motosikletin direksiyonunu.
Türkiye'de metal deposu olduğu düşüncesiyle yemeye çekindiğim midyeyi doyasıya yedim. Dışarı yemeğe çıktığımızda benim siparişim belliydi "moules marinières / beyaz şarapla marine edilmiş midye" yanında patates kızartmasıyla tabiki. Evde de sanırım iki kere pişirdim midye. Benim pişirdiğim şekli "moules marinières à la crème fraîche / beyaz şarapla marine edilmiş taze kremalı midye". Hımm, pek leziz oluyor.
Ama en güzeli uzun zamandır aklımızın bir köşesinde olan, bu seneye kısmet motosikletle Normandiya turuydu. Önce Yves'in oyuncaklarından diğeri, deniz motorunun eksik bir parçasını temin etmek için Normandiya sınırlarındaki minik köy Gouville sur-Mer'de aldık soluğu. Tam da öğle vaktiydi. Bir önceki gelişimizde yediğimiz yemeğin tadı damağımızda kalan deniz mahsülleri restoranına uğradık. Leziz bir yemek akabinde yollar bizi bekler. Oradan ver elini Coutances, Carentan ve 1944 yılında Amerika'nın Alman işgaline karşı çıkartma yaptığı bölgelere ulaştık. Ste-Mére-Eglise ve kıyısı Utah Beach. Ardından çıkartma plajlarından diğeri Omaha Beach'i gezdik, müzesini ziyaret ettik. Duygulandık, duygulandık, duygulandık. Omaha Beach'deki hayatını bu çıkartma esnasında veya sonrasındaki çarpışmalarda kaybeden 9.000 Amerikan askerinin yattığı mezarlığı ziyaret etmekti amacımız. Ancak tam da mezarlığın kapanma zamanına denk geldiğimiz için maalesef gezemedik. Biz de programımızı değiştirip çıkartmanın 3. noktası Arromanches-les-Bains'e yol aldık. Arromanches'ın uçsuz bucaksız sahiline manzaralı bir kafede şaraplarımız eşliğinde güneşi batırırdık. Önünden geçerken gözümüze takılan çok hoş butik bir otelde geceledik. Ertesi sabah kahvaltı akabinde Arromanches'daki müzeyi gezdik. Artık dönüşe geçmeye hazırız ama önce dün gezemediğimiz Omaha Beach'deki Amerikan mezarlığına uğruyoruz. Duygulanıyoruz, duygulanıyoruz ve yine duygulanıyoruz.
Blogdaşım Buket sayesinde diğer bir blogdaş Beste'nin (blogu "Beste'nin Naneleri"-pek güzel yazıyor, ziyaret edin pişman olmazsınız) Normandiya'da Utah Beach'e yakınlarda Cherbourg civarında sevimli, minik bir köyde yaşadığını öğreniyorum ama maalesef Nairobi'ye döndükten sonra. Daha önce haberim olsaydı bir acı kahvesini içmeye uğrardık. Neyse, bir dahaki sefere artık. Biz de bekleriz Beste, yazları yakın sayılırız. Teşekkürler Buket.
Omaha üzeri Normandiya'nın biraz içlerine yöneliyor, şirin mi şirin şehir Bayeux'da duraklıyoruz. Sandviçlerimizi alıp Bayeux'nun ara sokaklarında dolaşıyoruz. Şehrin ortasından minik bir nehir geçiyor, üzerinde değirmenler, duvarlardan nehre doğru uzanmış bitkiler, rengarenk çiçekler. Ne dingin, ne yaşanılası bir şehir diye geçiriyorum aklımdan.
Dönüş yolunda yağmur başlıyor. Kıyafetlerimizin üzerine yağmurluk üst ve yağmurluk pantalonlarımızı geçiriyoruz. Motorla yağmurlu havada yol almak beni biraz tedirgin etse de ara yollardan süzülerek sağ salim Dinard'a varıyoruz.
1944 yılında gerçekleştirilen Normandiya Çıkarması'ndan bahsetmeyi başka bir yazıma bırakıyorum. Konu ile ilgili kitaplar aldım. Internetten de biraz araştırma yapmak istiyorum yazmadan önce.
Eve döner dönmez Robert Rodat tarafından kaleme alınan, Steven Spilberg'in yönettiği II. Dünya Savaşı sırasında Normandiya Çıkartması'ndan bir kesit "Er Ryan'ı Kurtarmak / Saving Private Ryan" filmini bir kez daha izliyoruz.
Film, Yüzbaşı John M. Miller (Tom Hanks) ve yanında bulunan askerlerin, diğer üç kardeşi savaş sırasında farklı cephelerde ölen, bunun sonucunda eve dönüş vizesi alan James Frencis Ryan isimli askeri bulmaya çalışırken başlarından geçenleri konu alıyor.
Filmde geçen Normandiya Çıkarması sahnelerinin dünya sinema tarihindeki yeri ayrı. Film eleştirmenleri bu sahneleri aşırı gerçekçi olarak nitelendiriyorlar. Seyretmeyenlere bu filmi şiddetle öneririm.
Normandiya Çıkarması ile ilgili, 1962 yapımı, çıkarma sırasında sivil halkın yaşadıklarını konu alan, oyuncu kadrosunda Richard Burton, John Wayne, Sean Connery, Henry Fonda, Curt Jurgens, Robert Mitchum ve Robert Wagner yer gibi ünlü isimlerin yer aldığı "En Uzun Gün / The Longest Day" adlı filmin CD'sini de temin edip Nairobi'ye geldik. Niyetim Normandiya Çıkarması ile ilgili detay yazmadan önce bu filmi de izlemek.
Dinard ve yakın çevresindeki gezilerimizle, aile yemekleriyle 2011 Fransa yaz tatilimizin sonuna geliyoruz.
Daha tatil bitmedi, bir de Türkiye ayağı var. Türkiye'deki ailemizle içiçe bizi bekleyen 1 haftalık tatile, Alaçatı'ya doğru yola çıkıyoruz. Alaçatı deyince aklıma yazlarını orada geçiren ailemin dışında güçlü rüzgarı ve wind-surf geliyor. O güzelim köyün son vıcık vıcık halini aklıma getirmek bile istemiyorum artık :-(.
Mert kim tutar seni...
Ailemle birlikte sıcak mı sıcak, duygu dolu bir hafta geçiriyoruz. Tabi bu sıcaklık, bu ihtimam, saatler süren, bol sohbetli kahvaltılar ve yemekler bana 2 kilo olarak geri dönüyor. (Olsun Nairobi'ye döner dönmez 5 günde 1 kilosu gitti bile.) Canlarım anniş, babiş, abliş ve Zeynoşla birlikte. Yvich ise kamera arkasında...
Ablamların tanıdıklarının köpeği Talia yaz boyunca onların bahçesinde misafir. Doğum yapınca 1 iken 6 oldular. Ah, o bebiş köpişler ne şirinler. Kucağımızdan indiremedik.
Canım yeğenim Zeynom, iki minik köpişle birlikte...
Annemlerin bahçesi de bu sene forma girmiş. Bahçe kenarlarındaki limon serviler boyumu aşmış, budanmayı beklerler. Japon gülü mü istersiniz, lavanta mı, yoksa senede sadece 1 gün çiçek açan kaktüs mü, yoksa annemin domates, biber, patlıcan, kıvırcık maydanoz, Türkiye'nin henüz tazesinin tadından haberdar olmadığı, Kuzey Afrika mutfağının olmazsa olmazlarından corriander/kişnişin yetiştiği bahçenin bostan bölümünü mü görmek istersiniz? Yoksa limon, nar, ayva veya zeytin ağaçlarının gölgesinde serinlemek mi istersiniz? Bahçenin her bir köşesinde ayrı bir atraksiyon.
Canım annem ellerine sağlık, emeklerinin semeresi cennetten bir köşeye dönüşmüş...
Yves uzun zamadır aklında olan ama yok rüzgar yeterli değil, yok bugün çok rüzgar var gibi açıklamalarla bir türlü 3 senedir başlayamadığı kite-surf e nihayet başlıyabildi. Kıyıda, ardından denizde kite'ı kontrol etmeyi öğrendikten sonra 3. gün kite ve board kombinasyonunu denizde denedi. Daha öğreneceği bazı teknik noktalar var ama 3 günde uygun havada board ve kite ile denizde nasıl başa çıkabileceğini öğrendi. Gerisi egzersiz ve bir kaç ilave derse kalıyor. Bırakmak yok devam! İlk gün, sahilde kite kontrolü. Özellikle saatin 12.00, 9.00 ve 15.00 poziyonuna aman dikkat çok önemli :-).2. gün denizde kite kontrolü, ama boardsuz...
Kite'ın hazırlanması, eh 3. gün denizde deneme günü...
Board'umu da kaptığım gibi doğru deniz...
Denize açılmadan önce helalleşme bakışı...
Ve mutlu S O N...
Ben bu sene ne wind-surf yaptım ne de kite-surfe başladım. Sadece ve sedece tembellik ve keyif yaptım.
29 Ağustos itibariyle Nairobi'deyiz. Tatil ne kadar uzunsa, buralara alışmak da o kadar uzun oluyor.
1.5 sene önce yanan buradaki favori Çin restoranımız 1 Eylül itibariyle hizmete girdi. Öyle sevindik ki, ikinci gününde hemen damladık. Çinli sahibesi bizi görünce pek sevindi. Bana eskiden olduğu gibi tonla iltifatlar yağdırdı. Bu 1.5 sene içinde değil yaşlanmak daha bile gençleştiğimi söyledi. Yalan da olsa insanın hoşuna gidiyor :-). Bu da Çinlilerin müşteri bağlama taktiği olsa gerek. Ha.bir de adisyona Çin yapımı bir makyaj çantası ilştirmiş. Bir öncekilerden evde Çin yelpazesi, Çin ekmek sepeti, vs vardı. Afrika nasıl Çinlilerin istilasına uğradıysa bizim ev de Çin malı hediyeliklerin...
Daha yeni döndük Nairobi'ye ama hemen Eylül sonuna bir seyahat planladık bile. Niyetimiz 4 günlüğüne Ruanda. İlk iki gün Kigali'deyiz Yves'in işi dolayısıyla. Ben 1994 yılı Tutsi Kabilesi'nin katledildiği bölgeleri gezip, fotoğraflıyacağım bu arada, konu ile ilgili bilgi toplayacağım ve sonra kısmet yazacağım. Ardından haftasonu Uganda, Ruanda ve Kongo sınırındaki volkanik bölgede sayıları dünya üzerinde sadece 600 adet kalan gorillerin bulunduğu alana safari yapacağız. Ertesi gün de altın sırtlı maymunları ziyaret edeceğiz.
Hayli heyecanlıyım. Hele bir gidip gelelim izlenimlerimi yazarım.
İşte benden son iki ayın bilançosu böyle...
6 yorum:
Ne guzel bir yaz olmus, evet bize ugramaniz bu kadar mumkunken kil payi kacirdim sizi:) The longest day tam cikartma filmi ben severim. Anneciginin kaktusune ve bahcesine bayildim harika. Kite/surf burada da yapiliyor hani bir dahaki sefer geleceksiniz ya haberin olsun:) Kopek yavrularin masumiyeti, sirinligi cok tatlilar sizde oyle:) selamlar, sevgiler
ne zamandır yoktun, meğer dolu dolu geçen bir tatil olmuş. hangisini saysam, minik köpekler mi, o güzeli,m bahçe mi, herşey çok güzel..yakındaki faaliyetleri daha fazla foto ile bekliyoruz :)
Kite sorf:)))
Vallahi bravo..ben sorfe hevesliyim genclikten kalma denemelerimden ama hala adim bile atamadim.
Beste'cim evet fena ıskaladık bu sene. Seneye artık kısmet. Eh, bakarsın kite sufumuzu kapar geliriz sizin oralara. Güzel bir tatildi. Buraya alışması yine uzun sürdü ama artık alıştım, günlük rutinime kaptırdım kendimi. Sevgiler.
Buket'cim evet tatil dolayısıyla biraz uzak kaldım blogumdan. Fotolarla ilgili bir düşüncem var. Eğer yapabilirsem daha fazla foto yükleyebileceğim bloguma. Bakalım. Sevgiler.
Tanya'cım valla Yves bu boardlar konusunda pek yetenekli. Snowbaord, yelkensiz board ve wind surf ve şimdi kite surf. Onu da başardı. Bakalım sırada ne var? Reunion Adası'nda dalga sörfü denemişti. Biz döndükten iki hafta sonra bir surfer köpekbalıklarına yem oldu aynı sahilde.... Sevgiler...
Yorum Gönder