28.2.09

Nairobi Accueil ve Türk Günü

Fransizca konusulan ülkelerin (francophone) vatandaslarinin toplandigi ve çesitli aktiviteler yaptigi bir organizasyon Nairobi Accueil. Hayli de aktifler. Nairobi'ye 2008 Agustos'da yerlesmek üzere geldigimizde üye olduk Nairobi Accueil'e. Neler mi yaptik simdiye kadar?




  • Naivasha Hell's Gate Ulusal Park'da trekking ardi piknik. (Blogumda yazilacaklar listesinde halen yeralmakta).

  • African Heritage House / Afrika Miras Evi (Bakin bunu yazmisim bile)

  • Rose Farm / Gül Ciftligi (bylhy)

  • Tea Farm / Cay Ciftligi (bylhy)

  • Fruits et fleurs soirée / Meyve ve çiçek partisi - Nairobi Accueil'in baskaninin evinin bahçesinde düzenlenen partiye katilanlar meyve ve çiçeklerle kamufle olmustu.

  • International Cuisine / Uluslararasi Mutfak örneklemelerinin degisik ülkelere mensup biz bayanlar tarafindan diger bayanlara uygulamali olarak gösterilmesi, ögretilmesi ve ardindan da hep beraber afiyetle yenilmesini kapsiyor.

Ben de geçtigimiz Aralik ayinda sirami savdim efendim. Neler mi yaptim?



  • Mercimek köftesi

  • Hünkar begendi

  • Tel kadayif
Burada bütün dünya mutfaklarina ait malzemeyi kolayca bulmak mümkün.


Türk gününden seçme fotograflar sizlerle...
Nairobi Accueil'ün baskan yardimcisi arkadasim Raluca ile kollari sivamadan önceki son fotografimiz.



Mercimekleri minciklarken...


Masamiz hazir... Arkadaki resimde vallahi de benim parmagim yok. Angola'dan transfer...


Hünkar ile begendi yanyana...

(Soldan saga) Bir Isviçreli, bir Cezayirli, bir Romen, bendeniz, bir Kanadali, bir Fransiz adasi La Réunionlu, bir Fransiz bir masanin etrafinda toplanmislar Türk mutfaginin lezzetlerini kesfetmek üzere...



Ve final bol cevizli tel kadayifla yapildi...

Arife tarif gereksiz. Onun için sizlere Türk mutfagindan seçmelerimin tarifini vermiyorum. Ancak geçen hafta Vietnam, Lagos melezi arkadasim Davong'un evinde gerçeklestirdigi Uzak Dogu mutfagindan seçmelerin tariflerini pek yakinda sizlerle paylasacagim. Dün aksam spring roll (çin böregi, hani kizartilmayan cinsinden) ve sebzeli, yumurtali pilavini denedim. Sonuç ben yaptim diye demiyorum ama gerçekten pek basariliydi.
Nasil pirinçleri kizartiyorum, neden kizartiyorum, pilavin içine neler koyuyorum, önce hangisini pisiriyorum, sos nasil yapiliyor, hepsi detayli olarak bu blogda pek yakinda.

African Queen'cim biraz sabir, e mi?.

26.2.09

Resim Yarismasi

SESAN-Serbest Sanatçilar 1. Ulusal Resim Yarismasi halen 7 Mart'a kadar basvurulari kabul ediyor.

Ben de "Haydi bir cesaret!" diyerek biri Angola'dan, digeri ise Kenya'dan iki çalismami yarismaya yolladim.

Yarismaya katilan tüm çalismalari Yarisma Albüm'e tiklayarak görebilirsiniz.

Benimkiler hangileri mi?


Manyok ögüten kadinlar...
(Photoshoplarken resim kenarlarindan kirpilarak, orijinalinden küçüldü, ama neyse)

Angolali kiz...

Bu da dumani üstünde son resmim.

"Zebra puzzle"... Afrika'dan takiliyorum.



Haydi bana müsade. Yeni tablom beni bekler...

18.2.09

Axum devam...

Axum'un nüfusu yaklasik 70.000. Axum halki Tigrian, konustuklari dil de Tigrian Dili olarak aniliyor. Etopya'da günümüzde 83 ayri dil konusuluyor. Bunlardan Hambarik Dili Etopya'nin resmi dili.














Bu kisa bilgiden sonra gezimize devam edelim.


Sadece kilise, obeliks, vs gezerek Axum'daki yasama nüfuz etmemiz mümkün degildi. Biz de rehberimize bizi Axum'un bir köyüne götürmesini, hatta mümkünse köydeki evlerden birini ziyaret etmek istedigimizi söyledik.


Köyde tastan yuvarlak biçimde insa edilmis tipik Tigran evlerinden birinin sahibi bizi evine kabul etti.




Ev iki minik, tek katli yuvarlak tas binadan olusuyordu, biri yasam mekani, digeri mutfak ve kiler olarak kullaniliyor.


Tigranli hanimlarin evli mi bekar mi oldugu saç tarayislarindan anlasilirmis. Ev sahibi hanim saçlarini çizgi çizgi örerek ensesinde toplanmisti. Bu saç sekli evli oldugunun simgesiymis. Bekar kizlar ise kulaklarinin üstündeki saçlarini kazirlarmis ta ki evlenene kadar.




Mutfak ve kiler olarak kullanilan bina...








Diger bina, yani yasam alani...


Axum halkinin giyim sekli müslümanlarinkinden pek de uzak degil. Ince beyaz bir kumasla saçlarini ve omuzlarindan asagisini örtüyorlar. Halk çok fakir. Halkin büyük kismi tarim ve hayvancilikla ugrasiyor. Diger büyük bir kismi ise dileniyor. Fakir halkin diger bir kismi da karinlarini doyurabilmek için toprak altindan çikarttiklari tarihi parçalari satarak geçiniyor. Gerçekten bu parçalarin tarihi degere sahip olup olmadigi konusunda basta tereddüt ettik, hatta havaalaninda çikista tarihi eser kaçakçiligindan problem yasariz diye pek ilgilenmedik bile ama ardindan minik bir seramik heykel, bir sikke (eski para), bir adet sistern (kiliselerde ilk kullanilan müzik aleti), üzerinde Hz. Musa'ya gelen yahudiligin 10 emrinin figürlerle bezendigi tahta bir kitabe (bir rivayete ve antikacinin verdigi belgeye göre 200 yillikmis), eski zamanda imza yerine geçen damgalardan bir adet, vs edindik. Tabi hepsinin belgesini almayi da ihmal etmedik. Belgeniz olunca hiç problem yok, istediginizi çikartabilirsiniz Etopya'dan. Havaalanindaki antikacilar bile tarihi eser oldugunu iddia ettikleri parçalari belgeleriyle satisa sunmuslar.
Tipik Tigran köy evine misafir olduktan sonra yolumuzun üstünde ekin biçen köylülerle sohbet etmek için durduk. Bizim saç ekmegine benzeyen, injera adli pidelerinin üzeri bol baharatla pisirilmis kuru fasülyeden olusan o günlük aslarini bizimle paylasmak üzere minik yer sofralarini kurdular. Kendi yetistirdikleri arpadan ürettikleri biralarini da teneke kutu içinde bize ikram ettiler. Reddetmenin ayip olacagi düsüncesiyle sadece dudagimi deydirerek tadina bakabildim biranin. Bira konusunda yorum yok ama Etopya'ya özgü injerayi denemenizi öneririm.









Hemen kollari sivayip, ise koyuldum...





Rehberimizle injeranin tadina bakarken...




Adis Ababa'ya ilk gidisimizde tipik Etopya restoraninda injera ziyafeti... Önce eller ibrikten akan suyla yikaniyor. Ardindan temiz ellerle injeraya daliniyor. Injeranin içindekiler hayli baharatli et ve sebze yemekleri...







Axumlular...











Ve Axum'daki yegane günümüzün sonuna geldik.

Yarin sabah erkenden Lalibela'ya hareket edecegiz.


Lalibela'da görüsmek üzere...

Insanligin Besigine Yolculuk (3) - Axum

Subat sonu yeni bir Etiyopya seyahati ufukta...

Bir önceki seyahatimizin üzerinden iki ay geçmis ve ben daha hala Etiyopya'nin kuzeyinde gezdigimiz Axum ve Lalibela sehirlerini yazacagim. Tembelligimden utanç duyuyorum.




Ve iste Axum sizlerle:


18 Aralik 2008 günü sabah erkenden Addis Ababa Havaalani'ndayiz bir dönem dünyayi titreten Axum Imparatorlugu'nun bassehri, eski Ge'ez dili ve edebiyatinin merkezi, Etiyopya'nin tarihinin basladigi sehir Axum'a dogru yola çikmak üzere. Havaalaninda bir günlük rehberimiz Michael hazir ve nazir bizi bekliyor. Sadece bir gün Axum'da kalacagimiz için otelimize yerlesir yerlesmez kendimizi disari atiyoruz.
Axum Imparatorlugu'nun baslangici MÖ 2.yy civarinda basliyor ve MS 7. yy dolaylarinda Islamiyetin Arap Yarimadasi'ndan Afrika'nin dogusuna yayilmasindan sonra gerileme devrine giriyor ve yok oluyor. Axum Imparatorlugu politik, ekonomik ve askeri gücünün en sasali oldugu dönemde egemenligini deniz asiri topraklara yayiliyor. Sinirlari Arfika Kitasi'nda Misir'a, Kizil Deniz'i asarak Arap Yarimadasi'nda Yemen'e kadar genisliyor. O dönem Etiyopya sinirlari içinde bulunan, Kizil Deniz'e kiyisi olan Eritre'de Adulis bir liman sehri olarak ticarette hayli aktif rol oynuyor. Gerek kültürel, gerekse ticari açidan Misir'a Büyük Iskender'in kazandirdigi Yunan kültüründen faydalaniliyor. Sonralari, Misir Roma Imparatorlugu'nun bir parçasi oldugunda, Akdeniz ile Arabistan Yarimadasi'nin güneyi, dogu Afrika, Hindistan ve Uzak Dogu Misir üzerinden Axum Kralligi ve Kizil Deniz vasitasiyla birbirine baglaniyor. Axum Kiralligi ekonomik ve kültürel açidan bu dönemin meyvelerini topluyor. O dönemde ticaretin gelismesiyle MS 3.yy civarlarinda Axum Kiralligi kendi sikkelerini (metal para) basiyor. Roma, Iran ve Hindistan'daki Kuşhan krallıklari da ayni dönemde kendi sikkesini kullanan kralliklar. Altin, gümüs ve bronzdan üretilen ilk sikkelerin üzerinde Hristiyanlik öncesini simgeleyen, ilk ay ve günesi içeren pagan sembolleri bulunuyor. Hristiyanlik MÖ 4.yy civarinda Axum'a ulasiyor ve Hristiyanlik resmi din olarak kabul ediliyor. Halen günümüzde Axum ve bir sonraki duragimiz olan Lalibela Hristiyanligin kutsal sehirleri olarak kabul ediliyor.




Bir tepe üzerine kurulmus Aloba Pantheon Manastiri'ni uzaktan fotografliyoruz. Hali hazirda münzevi din adamlarinin barindigi manastira sadece erkekler girebiliyor ve manastira ulasabilmek için halatlarla tirmanmak gerekiyor. MS 6.yy dolaylarinda Misir, Roma, Suriye, Bizans, Dogu Roma Imp.'den 9 aziz Axum'a geliyor Hristiyanligi yaymak amaciyla. Azizler Aloba Pantheon ve Abba Likanos Manstirla'rinda bariniyorlar o dönem. Vaftizin önemini ve yapilis seklini anlatiyorlar halka.









Günümüzde Axum halkinin çogunlugu Hristiyan, Ortodoks. Halkin yaklasik % 20'si müslüman, ancak Axum'da hiç cami olmadigindan müslümanlar özgürce ibadet edemiyorlar.





















Kilisenin bahçesinde ibadet eden bir müslüman...


Hz. Musa'ya gelen yahudiligin 10 emri Axum Krallarindan Medelik tarafindan Kudüs'ten getirilmis. Halen bir kilisede münzevi bir din adami tarafindan korunmakta. Kilise gezilemiyor. Kilisenin balkonunda tur atarken din adamini fotografladik sansa, genelde görmek pek mümkün olmuyormus.




















Ilk duragimiz Stella Park. MÖ 4.yy'da Hristiyanlik Axum'a ulasmadan önce Axum halki halen hayattayken süslü aile mezarlarini hazirlayip üzerlerine de devasa boyutta obeliksler dikmisler.

Stela Park'daki 7 büyük obeliksden 21 metre yüksekligindeki, dört yüzünden üçü figürlerle bezeli olani dikili durmakta ayakta. Yaklasik 33,5 merte boyunda ve 517 ton agirliginda, yerde boylu boyunca uzanmis, Kral Ramhay'in kirik obeliksi ise Stella'daki en büyük olani. Bu en devasa obeliskin yerine dikilmek üzere getirildiginde bir kaza sonucu ikiye ayrildigi ve asla yerine dikilemedigi söyleniyor. Her obeliksin altinda ait oldugu aile üyelerinin mezar odalari bulunuyor. Ilginç olan kral ile diger aile efratlarinin mezar odalarinin ayni boyutta olmasi ve kralin öldügünde ailenin diger bireylerinden farki kalmamasi. Obeliksler Axum'un daglik bölgelerinden getirilen granitten yapilmis.
































1930-1935 tarihleri arasinda Italya Etiyopya'yi sömürgelestirmeye çalismis, ancak basarili olamamis. Afrika'da Avrupa ülkeleri tarafindan sömürge olmayi kabul etmemis tek ülke sanirim Etopya.

Bu sömürgelestirme çalismalari döneminde Benito Mussolini'nin talebiyle 7 obelisk'den bir tanesini Italya'ya götürülmüs. Uzun müzakerelerden sonra Italya obeliski Etiyopya'ya iade etmeyi kabul etmis. Biz oradayken Italya'dan gelen obeliski yerine yerlestirme çabalari sürüyordu.













































































Fakir halk obeliks yaptirmaya parasi olmadigindan granitleri oymadan mezar tasi olarak kullanmislar.

















Kraliçe Sheba döneminde insaa edilen Kraliçe Sheba'nin Sarayi yaklasik 40 oda, ayri büyücek bir mutfaga, dus aldiklari banyo mekanina ve halka seslendigi genis bir alana sahip.

Kral Caleb zamaninda Axum altin çagini yasiyor. Caleb yönetiminden sonra Axum Kralligi gerileme devrine giriyor. 6 yy'daki Iran Kralligi'nin o dönemde güçlenmesi ve Islamiyetin 7.yy'da Afrika Kitasi'nin dogusuna yayilmasiyla gerileme devri basliyor. Müslümanlar kisa süre içinde Kizil Deniz ticaretini ellerine geçiriyorlar. 8.yy'da Etiyopya'nin (o dönemde, simdi Eritre sinirlari içinde) liman sehri Adulis Araplar tarafindan yerle bir ediliyor. Axum Kralligi zaman içinde küçülerek 12.yy baslarinda yok oluyor.

Haydi Nairobi'ye Sefere

Türk Hava Yolları 2009 yılına büyük bir atakla başlayarak (Kenya) Nairobi'nin de içinde bulundugu, (Senegal) Dakar, (Brezilya) Sao Paulo ve (Ukrayna) Lviv seferlerini başlatıyor.

THY’nın Nairobi seferleri 25 Şubat 2009 tarihinde başlayacak. Istanbul - Nairobi seferleri haftada üç gün, Carsamba, Cuma ve Pazar günleri saat 18:45’te düzenleniyor. Nairobi’den dönüş ise Pazartesi, Persembe ve Cumartesi günleri olarak planlanmıs.

Sizi bilmem ama ben bu habere çok ama çok sevindim :-).

11.2.09

Artefact/Expat Hayati

IÜ. Ingiliz Dili ve Edebiyati ögrencileri iki aylik Artefact isimli bir kültür dergisi çikartiyorlar hem de hiçbir yardim almadan, sadece kendi bütçeleriyle. Ben de yabancilasmayi konu aldiklari 3. sayilarina "Expat Hayati" baslikli yazimi göndermistim. Sagolsunlar dinozor bölümdaslarini kirmamis, yazimi yayimlamislar, hatta Angola'da çekmis oldugum ilave bir fotografimla.

Tüm Artefact ekibini bu girisimci çalismalarindan ötürü ayakta alkisliyorum.



4. sayilarinin konusu masallara o dönemde seferi olmam nedeniyle yazi yollayamadim. Basima hazirlanan 5. sayinin konusu ise delilik. Tam bana göre bir konu. Hemen kagit, kalem ele alina ve yazila!



Artefact Kültür Dergisi'ni Beyoglu ve Kadiköy Mephisto Kitabevi'nden temin edebilirsiniz. Ben Istanbul'dayken hem Beyoglu'nda dolastim, hem de 3. sayidan, hani benim de yazimin içinde olandan bir adet temin ettim.




Expat Hayati
"Kültürüne, insanlarina, tabiatina yabanci oldugun, yepyeni bir ülkeye günün birinde tayinin çikar, tasi taragi toplar vatanindan, annenden, babandan, kardesinden, yere göge koyamadigin yegeninden, arkadaslarindan ayrilir, hatiralarinla ve valizine sigdirabildigin kadar esyanla, esinle elele tutusup seni ne gibi surprizlerin beklediginden bihaber çikarsin uzun bir yolculuga. Sevdiklerinden ayrildigin o gün bir hiçkirik dügümlenir bogazinda, aglayabilsen rahatlayacaginin bilincindesindir, ama nafile. Didinir, ugrasir kendine yepyeni bir hayat sekillendirirsin. Eski hayatindan tamamen soyutlanip, yabancilasmamak için elinden gelen gayreti sarfedersin. Zamanla uyum saglar ve yeni hayatina kendin gibi vatanindan, ailesinden, çocuklarindan, kisacasi tüm sevdiklerinden geçim gailesi ugruna ayri düsmüs es dost çevresini de dahil edersin. Expat* hayati aslinda maceralarla dolu, içinde birçok gizi barindiran, insani heyecanlandiran, adrenalin orani yüksek, uzaktan bakildiginda insana sihirli bir kutu izlenimi veren, birçok kisinin imrendigi ancak içinde yasayanin gerçekten çok güçlü bir karaktere sahip olmasini gerektiren, keyifli oldugu kadar hayli zorluklari da bünyesinde barindiran bir yasam sekli. Expat hayatinda manevi açidan kendinizi bir türlü tam hissedemezsiniz, hep bir seyler eksiktir. Arkadas edinmek kolaydir da gerçek bir dost edinmek hayli zordur. Hele bir de kendi kültüründen uzaklarda gerçek bir dost edindiysen gerçekten çok sansli addedersin kendini. Zaman içinde paylastiklarin üst üste katlanir, gün gelir senin sirdasin, gün gelir ablanin, annenin yerine koyabilecegin kadar yakinindir o dostun. Ancak bir gün dostun yüzünde üzgün bir ifade, belki de üzüntüyle karisik bir endise ile, bilinmeyenden duyulan kaygi ile gelir ve artik görev sürelerinin doldugunu, dünyanin bir baska kösesinde yeni bir göreve tayin edildiklerinin bilgisini verir. Iste o an hiçkiriklar ikinizin de bogazinda dügümlenir, bir süre öylece kalirsiniz. Ilk basta kendini düsünür ve bencilce bir üzüntü duyarsin. Sonra araya mesafeler de girse gerçek dostluklarin hep ayni lezzette sürecegini düsünür kendini bir nebze de olsa rahatlatirsin, ama her istediginde onu göremeyecek olman içini acitir. Öte yandan dostun için kaygilanir, "Yeni hayati buradaki gibi olabilecek mi acaba?" , "Orada baska gerçek dostluklar kurabilecek mi?" diye düsünürsün. Ardindan ayni gerçekleri bir süre sonra senin de yasayacagini, herseye hazirlikli olman gerektigini kendine telkin edersin. Bu yasam seklini seçen insanlar bastan kabullenmistir oysa bu durumu diye düsünebilir okuyanlar. Ne kadar kabullenilse de , belli bir süre yasadigin yere karsi aidiyet duygusuyla son birkaç senenin hatiralarinin her yere kazinmis oldugu o eve son bir bakis atarsin nakliye sirketinin elemanlari esyalari kolilere yerlestirirken. "Aman dikkat edin, düzgün sarın, kırılmasın!" diye uyarırsın gayriihtiyari çalisanlari. Aslında o anda o eşyanın yeni yerine ulaşirken geçireceği yolculukta kırilması değildir size o uyarıyı yaptıran. Kuracagin yeni hayatinda o nesneye baktığında geçirmis oldugun birkaç senenin hatiralari canlanacaktir gözünün önünde. O artik nesneden öte, yasayan bir varliktir senin için.
Iki senelik Angola expat tecrübemizden sonra bu sene agustos ayinda Kenya'ya tasinmamiz sirasindaki duygularimdi az önce okudugunuz satirlarda sizlerle paylastiklarim.

Expat / expatriate : Kendi vatanindan baska ulkede yasayan kimse."

Tam tamina 300 adet dolma...

Tek tek saydim dünden beri tam tamina 300 adet dolma sarmisim. Karar verdim dolma sarmak tam bir deli isi. Simdi anladim lokmalarin neden sayildigini. Ben bu kadar ugrastiktan sonra dolmalarimi mideye indirenlere nasil kizginlikla bakacagimi hayal edebilirsiniz.
Dolma hikayesi söyle;
Nairobi'de annemin yemeklerinden en çok zeytinyagli sarma dolmayi özlüyorum. Eh burada da asma yapragi bulmak pek mümkün degil. Istanbul'dan ayrilmadan önce 1 kg kadarcik asma yapragi satin almistim. Ancak yapraklari annemlerin buzdolabinda unutup FR'a geçtim. Ancak yapraklar beni annem vasitasiyla ta Les Arcs'a kadar takip ettiler ve tatil boyunca buzdolabinin en nadide kösesini isgal ettiler. Yapraklar hazir yolculuga çikmislarken Les Arcs'dan FR'in kuzeyine Dinard'a ve ardindan Nairobi'ye kadar ulastilar. O kadar uzun yol tepmis yapraklari daha fazla bekletemezdim. 1 kg'nun tamamini da zeytinyagli yapmaya karar verdim ve dün ise koyuldum. Dolma içini hazirladim, sicak suya yatirilmis yapraklari tek tek özenerek sarmaya basladim. Bir, iki, üç,......, elli,...., yüz,.... yüzelli,..., ikiyüz,... (bu arada Beatrice - temizlik yardimcimiz- yanima gelip yaptigim deli isine bir göz atiyor, kafa sallayip gidiyordu) ve niyahet ikiyüzelli. Ben atlaya ziplaya yazdim, ama sarmasi o kadar hizli ve keyifli geçmiyor ne yazik ki. Dolma içi bitti ama yapraklar bitmedi. Yapraklari çöpe yollamaya da gönlüm razi olmadi. Ertesi gün etli sarmak üzere dolaba kaldirdim kendilerini.
Evet, bugün yine aliveris merkezinin yolunu tuttum etli dolmama kiyma almak üzere. Minik parlicanlarim da vardi, onlarin da içlerini bosalttim, ardindan hemen dolma harciyla doldurulmak üzere. Sira kalan yapraklardaydi. Tam 37 adet etli yaprak dolma da sarildi ve tencereye yerlestirildi, ancak halen iç kaldi. Lahanalari yaprak yaprak ayiklayip, sicak suda hasladiktan sonra onlari da (13 adet) doldurdum. Halen iç kaldi ama bende hal kalmadi.
Aman ben ne kadar hamarat misim da haberim yokmus :-)...
Neyse simdi pisiyorlar. Sonucu bekleyelim görelim.
Not: Zeytinyagli dolmalarin hepsi derin dondurucuyu tikis, tepis doldurmus durumdalar. Yakinlarda vermeyi düsündügümüz ziyafette pisirilip, masada endam etmek üzere siralarini bekliyorlar.
Dolmaya bekleriz efendim :-).

10.2.09

Kenyali blogcunuz döndü...

Tam bir aydir yazmamisim blogumda. Ama mazeretim vardi. Efendim, mazeretim 3 hafta Türkiye, 2 hafta da Fransa'da seferi olmamdi. Gerçi son yazimi Istanbul'dayken yayimlamistim ve planim "Insanligin Besigine Yolculuk" yazi dizimi tamamlamak ve listede olan nice yazi planlarimi kagida dökmekti ama evdeki hesap çarsiya uymadi. Neyse, umarim açigi kisa süre içinde kapatirim. Kisaca neler yaptim bu süre içinde anlatayim. Seferimin iki etabi da pek güzel geçti, gerçi Istanbul'daki son hafta küçük bir rahatsizlik atlatip Fransa'ya geçtim. Yves (yani esim) de Nairobi'den ayni sabah CDG Havaalani'na gelip beni karsiladi ve Fransa'nin kuzeyi, Dinard'daki evimize dogru yol aldik. Nairobi'ye yerlestigimiz 15 Agustos'dan beri Dinard'a ilk defa gittim. Hayli özlemistim. Kisin Fransa çok da cazip gelmedi bu sefer. Gerçi biz eve gelmeden bir gün önce evin kaloriferi yakilmisti. Geldigimiz aksam söminemizi de yaktik, pastis (Fransizlarin anasonlu raki benzeri içecegi) esliginde isinmaya çalistik ama Nairobi'nin 27 derece sicagindan sonra isi degisimine alismakta hayli zorlandik. Neyse, ikinci hafta hayli güzel geçti. Türkiye'den yegenim, ablam, annem ve üç gün sonra bize katilan enistemden olusan "süper kayak takimi" ve hatta Yves'in agabeyi ve hanimi tam 8 kisi Les Arcs 1800'e kayaga gittik. Biz Dinard'dan kiraladigimiz arabayla 30 Ocak aksami yegen, abla ve annisi karsilamaya yola çiktik. O aksam CDG civarinda bir otelde konakladik ve sabah kargalar uyanmadan yola koyulduk. Yves'in abicisi ve esi hizli trenle Saint Malo'dan (korsanlarin sehri) yola çiktilar. Enistem ise bizden 3 gün sonra Lyon'a uçakla ulasip Les Arcs 1800'e kadar Satobus ile ulasti. Harika bir hava, zaman zaman günesli, zaman zaman bulutlu ama asla kar yagissiz ve pistlerde harika kar kalitesiyle gün basina ara vermeden en asagi 5 saat kaymacali harika bir haftaydi. (Herkes snowboard ve kayaklarinin üzerinde durmayi becerebiliyordu ve hatta teleski ile telesiegei bile kullanmayi biliyorlardi. Ne enteresan degil mi? Neyse, bu son iki cümlem bir kaç sene önceki kayak tatilimize göndermedir. Ilgililer artik kirilmasinlar. Arkadaslar birbirlerine takilir, degil mi ama???) Bir ögleden sonra annem ve ablamla Bourg Saint Maurice'e gittik. Biraz alis veris, biraz kafelerde kahve içmeli güzel bir ögleden sonraydi. Hatta bu güzellikleri fotograflarimizda ölümsüzlestirdigimizi düsünüyorduk ama yegenimin fotograf makinasindaki yanlis bir tusa basmasiyla fotograflarimiz hakkin rahmetine ulastilar. Hafizadan silinen fotograflar internette bazi programlar sayesinde tekrar geri kazanilabiliyormus. Ins-allah, bekliyorum...





3226 metreye çikarken...



Siyah pistte kaydigimizin kanitidir... Fotonun adi "Herkes gider Mersin'e ben giderim tersine".






Kayak yapmayanlarin kurdugu hedik grubu (hedik bol kara batmadan yürüyebilmek için ayakkabilara takilan, African Queen ve annesinin elinde görülen zimbirti) bol karli yürüyüslerine çikarken. Dualarimiz sizlerle hedik grubu, kafa göz yarmadan geri dönün ins-allah :-)...




Her güzel seyin bir sonu oldugu gibi, bu güzel haftamiz da bitti, ama biraz zor bitti. Niye mi? Yola çikacagimiz sabah hava durumu degisti ve yol boyunca kar yagisi tipi seklindeydi. Tren grubu Cuma aksamindan yola çiktigindan problemsiz Cts öglen St. Malo'daki evlerine vardilar. Ikinci yola çikan grup arabalilar grubuydu. Hava kar yagisli da olsa vaktinden evvel THY yolcularini CDG'e ulastirdik, ancak Paris'deki kar yagisi dolayisiyla yaklasik 4 saatlik rötarla uçusa geçebildiler. Buna da sükür, yine sanslilarmis. Sonradan ögrendigimize göre onlarin uçusundan sonraki tüm CDG uçuslari iptal olmus. Biz THY grubunu CDG'ye biraktiktan sonra yolumuza devam ettik. Les Arcs 1800'den Dinard'a tam 12 saatte ulastik. Biz de sansliydik yine. Aramizdaki en sanssizimiz enistemdi. Kayak merkezini en son terk edendi kendisi. Bourg St. Maurice'e inip orada Satobus'a binip Lyon'a ulasacakti, bu kadar basitti aslinda. Ancak kar yagisi hayli yogunlasmis ve dag yollarindan yol alan Satobus yolculari baska bir dag köyünde birakmis. Ha, baska bir otobüs sizleri alacak demeyi de ihmal etmemis soför. Bekle bekle gelen giden yok. Uçak kaçti kaçacak. Eeeee, ne demis atalarimiz "Sürüden ayrilani kurt kapar!". Neyse sansa baska bir Türk bey ve kizi da otobüs beklermis meger. Üçü havaalanina kadar bir taksi tutup yaklasik 470 Euro bayilip, uçaklarina sag ve salimen yetismisler. Tatil ne de güzel geçti derken böylesi bir final hiç de hos olmadi. Ancak dönüs günü yasanan tüm aksiliklere ragmen harika bir kayak tatiliydi. Herkese tesekkürler...


Ben Kenya disindayken baskülüm bozulmuz sanirim, 2 kilo fazla tartiyor. Yoksa asiri spordan kaslarim mi agir çekiyor? Herhalde öyle olsa gerek. Neyse ne ya, offffff.