Her sene 14 Temmuz'da Fransiz Devrimi veya diger adiyla Fransız İhtilali Fransa'da tüm sehirlerde coskuyla kutlanir. Paris'de 14 Temmuz'da ünlü magazalari ve sIk Fransiz kafeleriyle ünlü Champs Elysees geçit töreni için trafige kapatilir. Hükümet ve Fransiz Ordu ileri gelenler bu yolda defile yaparlar. Aksam havai fisekler Paris semalarini aydinlatir. Görülmege degerdir bu kutlamalar. Bizim Dinard'da da her sene 14 Temmuz civarinda bir aksam Mans Denizi kiyisinda klasik müzik esliginde havai fisek gösterisi yapilir. Cevre illerden insan seli Dinard'a akar. Her sene sahilin nasil kalabalik oldugunu bildigimizden ve park problemi yasamamak için esimle motosiklete atlar bu gösterilere gideriz. Dinard ile korsanlarin sehri St. Malo birbirlerine çephe olduklari için asla ayni günde yapmazlar kutlamayi. Birini kaçirdiniz mi ertesi gün ötekine gidebilirsiniz. Ya da Dinard sahilde hiç trafige girmeden St.Malo'nun essiz silüeti üzerindeki havai fisek gösterisini seyredebilirsiniz. Bu sene maalesef ne Paris, ne Dinard ne de St.Malo kutlamalarina katilabiliyoruz. Zira henüz bizim için yaz tatili baslamadi, halen Nairobi'deyiz. Fransa'ya ilk gidisim 1999 senesine rastliyor. Coca-Cola'da çalisiyorum ve Irlanda'da bir toplantiya gidiyorum. Irlanda'ya THY'in direkt uçusu olmadigindan ya Londra üstünden ya da daha önce görmedigim Paris üstünden uçmak durumundayim. Tarih tam 14 Temmuz'a denk geliyor. Hiç düsünmeden tabi ki Paris'den yana kullaniyorum seçimimi ve haftasonu Paris'deyim. Iki günlük bunaltici Irlanda toplantisindan sonra Paris çok güzel geliyor. Champs Elysees'nin hemen yan sokaklarindan birinde minik bir otele yerlesiyorum. Benim sansima 14 Temmuz hayatinin en soguk gününü yasiyor. Isi yaklasik 12 derece civarinda. Yaz oldugu için fazla donanimli degilim. Valizde ne bulduysam üstüme kat kat geçiriyorum ve kendimi Paris sokaklarina atiyorum. O zaman nereden bilebilirdim ki neredeyse hayatimin bir kisminin Afrika'da, bir kisminin Fransa'da, bir kisminin da Türkiye'de geçecegini. Paris ve kutlamalari çok etkileyiciydi.
Bu dönemde bir evrim geçiren Fransiz halki bilinçlenerek sarayın, kralın, seçkinlerin denetiminden çıkmaya başliyor. Şehirlerde yaşayan pek çok burjuva büyük bir atılım içine giriyor. Kitaplar yaygınlaşiyor. Bağımsız yayıncıların çıkarttıkları gazete, bildiri ve broşürler, kitlesel bilinçlenmeye yol açıyor. Bu koşullar da beraberinde toplumsal değişim taleplerini olgunlaştiriyor.
Toprak sahipleri ve soylular, ayrıcalıklarını korumaya çalışmakta; bu sebepte burjuvaların soylu tabakasına geçmesini engellemeye çalismaktalar. Soylular statülerini koruma hevesindeyken, burjuvalar da ekonomik olarak güçlenmelerine rağmen toplumsal halklarda söz sahibi olamamaktan şikayetçiydi. Kırsal nüfus ise üzerindeki vergi yükünün hafiflemesini istemekteydi.
Devrimci düşünce, ülkede köklü yapısal değişikliklere gitmek gerektiğine inanan katmanlar arasında yayılmaya başladı. Merkezi otorite ülkenin içinde bulunduğu evrimsel süreci kavrayamamış ve eski yöntemlerle sorunları halletme yoluna yönelmişti. Oysa özellikle burjuva İngiliz devriminin etkisiyle geçici çözümler yerine kitlesel olarak İngiliz modelindeki gibi ‘parlamenter monarşi rejimi’ altında yönetime katılmayı arzulamaktaydı.
Bu aydınlanma döneminde filozoflarının etkisi de büyüktü. Aydınlanmacılar özgürlüğün tüm alanda olması gerektiği fikrini savunmaktaydilar. Mesela, Descartes, daha XVII yüzyilda aklın ve eleştirel zihniyetin üstünlüğünün altini çizmisti. Montesquieu ise, halkın kendi seçecegi vekiller aracılığı ile yönetilmesi gerekligini vurgulamisti. Voltaire'e göre kral, filozoflardan kurulu danışmanlar örgütüne uyarak topumu aydınlatmayı hedeflemeli, İngiliz modelini benimseyerek, parlamenter bir sistemin kapılarını açmalıydı. Rousseau ise, insanların doğuştan eşit olduğuna inanmaktaydi. Diderot ile d’Alambert ise yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi talepleri savunmaktaydi.
Devrimden önceki yıllarda Fransız ekonomisi pek de parlak bir dönem yasamiyordu. Gelişen ticaret, savaşlar sebebiyle ekonomi gittikçe bozuldu. Köylü mahsulünden beklenen verimi alamamaya basladi ve buna bagli olarak büyük sehirlere göç basladi. Fakat şehirlerde de onları parlak bir yaşam beklememekteydi. Artan nüfusun ihtiyacını şehirler karşılayamaz duruma gelmişti. Gelenlerin işsizlik sorunuyla karşılaşması, istihdam olanağı bulamamaları dolayisiyla toplumsal sorularda artıs görüldü. Aslında Fransa’nın ekonomisi pek çok çağdaş devlete göre ileri sayılmaktaydı; fakat önceki dönemlerle karşılaştırıldığında görülen fark edilir gerileme halkı panige itmisti. Halkın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar dolayisiyla devletin en önemli gelir kaynagi vergilerin sekteye ugramasi hazineyi büyük bir bunalima sürükledi. Uzayan savaş maliyetlerinin da buna eklenmesi, bir de saray masraflarının aşırılığı sebebi ile devlet iflasın eşiğine gelmişti. Bu sebepten kral vergilerin arttırılması ve yeni vergilerin konmasına karar verdi. Halktan hem önceki vergileri toplayamayip hem de yeni vergiler koymak hiç de akil kari degilmis hani.
Fransa’da ortaya çıkan, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten yana bu düşünce hareketinin tüm Avrupa’ya yayılması ve mevcut monarşilerin geleceğini tehdit etmesi kaçınılmazdı.
XVI. Louis, yetkilerinin sınırlanmasına razı olmakta direndi. Ayrıca o tarihlerde Fransa’da liberal aristokratlar yoktu, hepsi tutucuydu ve eski düzenin geri gelmesini istiyorlardı.
Bu durumda hem kral hem de soylular, Habsburg hanedanından imparator II. Leopold’e güveniyorlardı. II. Leopold, 1791 yılında, diğer Avrupa devletlerince de desteklenecek olursa, Fransız Devrimi'ne karşı askeri güç kullanılabileceğini duyurdu. II. Leopold, aynı zamanda Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin de kardeşiydi.
Kralın mutlakıyet idaresini yeniden kurmak için içerde isyan çıkartması, dışarıda ise Fransa'nın düşmanlarıyla işbirliğine gitmesi sonucu, 1792'de cumhuriyet ilan edildi.
Fransız Devrimi cumhuriyeti ilan etmek isteyen bir çok ülkeye örnek oldu.
Paris'de Île de la Cité'nin batisinda, Notre-Dame Katedrali'nin yakininda yer alan, binanin disindaki kocaman duvar saatine hayran oldugum eski saray Conciergerie Ihtilal döneminde soylular için hapishane olarak kullanilmis. O dönemde Marie Antoinette de dahil yüzlerce mahkum Conciergerie'den alinip giyotinle infaza götürülmüs. Conciergerie'nin duvarlarinda mahkumlarin isimleri panolara yazili. Hücreleri de aslina sadik kalinarak korunmus. Marie Antoinette'in hücresi yazi masasi, özel yatagi ve muhafiziyla en konforlulardan biriymis anlasilan. Yazima "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" anlamına gelen 1789 Fransız İhtilali'nin simgelerinden "Liberté, Egalité et Fraternité" sözleriyle son veriyorum.
Genellikle Afrika ile ilgili, arada sirada da Fransa ile ilgili yaziyorum. Aslinda uzun zamandir da pek yazmiyorum. Hazir Sarkozy beni Fransiz vatandasligina kabul etmisken 14 Temmuz'un Fransizlar için önemiyle ilgili bir yazi yazayim dedim.
Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktası Fransiz Devrimi'nin tarihçesine bir göz atalim.
(1789-1792) Fransız Devrimi veya diger adiyla Fransız İhtilâli sirasinda Fransa'da mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyet kuruluyor. Roma Katolik Kilisesi ciddi reformlara gitmeye zorlanıyor. Uzun zamandır güçlenen burjuvazi bu devrimle iktidarı mutlak bir biçimde ele geçiriyor. Fransiz Ihtilali ayni zamanda milliyetçilik akımını başlatan en büyük etken.
(1789-1792) Fransız Devrimi veya diger adiyla Fransız İhtilâli sirasinda Fransa'da mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyet kuruluyor. Roma Katolik Kilisesi ciddi reformlara gitmeye zorlanıyor. Uzun zamandır güçlenen burjuvazi bu devrimle iktidarı mutlak bir biçimde ele geçiriyor. Fransiz Ihtilali ayni zamanda milliyetçilik akımını başlatan en büyük etken.
Bu dönemde bir evrim geçiren Fransiz halki bilinçlenerek sarayın, kralın, seçkinlerin denetiminden çıkmaya başliyor. Şehirlerde yaşayan pek çok burjuva büyük bir atılım içine giriyor. Kitaplar yaygınlaşiyor. Bağımsız yayıncıların çıkarttıkları gazete, bildiri ve broşürler, kitlesel bilinçlenmeye yol açıyor. Bu koşullar da beraberinde toplumsal değişim taleplerini olgunlaştiriyor.
Toprak sahipleri ve soylular, ayrıcalıklarını korumaya çalışmakta; bu sebepte burjuvaların soylu tabakasına geçmesini engellemeye çalismaktalar. Soylular statülerini koruma hevesindeyken, burjuvalar da ekonomik olarak güçlenmelerine rağmen toplumsal halklarda söz sahibi olamamaktan şikayetçiydi. Kırsal nüfus ise üzerindeki vergi yükünün hafiflemesini istemekteydi.
Devrimci düşünce, ülkede köklü yapısal değişikliklere gitmek gerektiğine inanan katmanlar arasında yayılmaya başladı. Merkezi otorite ülkenin içinde bulunduğu evrimsel süreci kavrayamamış ve eski yöntemlerle sorunları halletme yoluna yönelmişti. Oysa özellikle burjuva İngiliz devriminin etkisiyle geçici çözümler yerine kitlesel olarak İngiliz modelindeki gibi ‘parlamenter monarşi rejimi’ altında yönetime katılmayı arzulamaktaydı.
Bu aydınlanma döneminde filozoflarının etkisi de büyüktü. Aydınlanmacılar özgürlüğün tüm alanda olması gerektiği fikrini savunmaktaydilar. Mesela, Descartes, daha XVII yüzyilda aklın ve eleştirel zihniyetin üstünlüğünün altini çizmisti. Montesquieu ise, halkın kendi seçecegi vekiller aracılığı ile yönetilmesi gerekligini vurgulamisti. Voltaire'e göre kral, filozoflardan kurulu danışmanlar örgütüne uyarak topumu aydınlatmayı hedeflemeli, İngiliz modelini benimseyerek, parlamenter bir sistemin kapılarını açmalıydı. Rousseau ise, insanların doğuştan eşit olduğuna inanmaktaydi. Diderot ile d’Alambert ise yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi talepleri savunmaktaydi.
Aydınlanma filozoflarının etkileri yanında İngiliz Halklar bildirgesi gibi metinler ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesindeki dile getirilen demokratik ilkeler ve liberal ekonomi fikirleri burjuvaları hareketlendirmişti. Fansızlar dışarıdan gelen fikir ve hareketleri içselleştirerek ihtilale zemin hazırlamışlardı.
Devrimden önceki yıllarda Fransız ekonomisi pek de parlak bir dönem yasamiyordu. Gelişen ticaret, savaşlar sebebiyle ekonomi gittikçe bozuldu. Köylü mahsulünden beklenen verimi alamamaya basladi ve buna bagli olarak büyük sehirlere göç basladi. Fakat şehirlerde de onları parlak bir yaşam beklememekteydi. Artan nüfusun ihtiyacını şehirler karşılayamaz duruma gelmişti. Gelenlerin işsizlik sorunuyla karşılaşması, istihdam olanağı bulamamaları dolayisiyla toplumsal sorularda artıs görüldü. Aslında Fransa’nın ekonomisi pek çok çağdaş devlete göre ileri sayılmaktaydı; fakat önceki dönemlerle karşılaştırıldığında görülen fark edilir gerileme halkı panige itmisti. Halkın içinde bulunduğu ekonomik sorunlar dolayisiyla devletin en önemli gelir kaynagi vergilerin sekteye ugramasi hazineyi büyük bir bunalima sürükledi. Uzayan savaş maliyetlerinin da buna eklenmesi, bir de saray masraflarının aşırılığı sebebi ile devlet iflasın eşiğine gelmişti. Bu sebepten kral vergilerin arttırılması ve yeni vergilerin konmasına karar verdi. Halktan hem önceki vergileri toplayamayip hem de yeni vergiler koymak hiç de akil kari degilmis hani.
Orta sınıftan halk, özellikle varlıklı sınıflar, monarşiye karşı savaş açtılar. Bir anayasayla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılmasını, iç gümrük duvarlarının kaldırılarak iç ticaretin serbestleştirilmesi, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulundular.
Bu talepleri o dönemin krali Louis XVI kabul etmedi. Orta sınıf, peşine halktan diğerlerini de katarak 14 Temmuz 1789 günü Bastille hapishanesine saldırdı. Hapishane ele geçirilen mahkumlar serbest birakildi. Bu genel ayaklanmanın ardından (1791) yılında bir kurucu meclis toplandı ve İnsan ve Yurtdaş Hakları Bildirisi yayınladı. Ardından da ulusal egemenliğe dayanan bir anayasa hazırlayarak monarşinin yetkilerini sınırlandırdı. Bu anayasa, halk tarafından seçilecek bir parlamentonun yasama ve yürütme yetkilerini kralla paylaşmasını öngörmekteydi. Kanunları hazırlamak, bütçeyi tasdik etmek ve hükümetin icraatını kontrol etmek görevleri meclise verildi. Ayrıca İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin esasları uygulamaya konuldu.
Fransa’da ortaya çıkan, insan haklarından, eşitlikten ve özgürlükten yana bu düşünce hareketinin tüm Avrupa’ya yayılması ve mevcut monarşilerin geleceğini tehdit etmesi kaçınılmazdı.
XVI. Louis, yetkilerinin sınırlanmasına razı olmakta direndi. Ayrıca o tarihlerde Fransa’da liberal aristokratlar yoktu, hepsi tutucuydu ve eski düzenin geri gelmesini istiyorlardı.
Bu durumda hem kral hem de soylular, Habsburg hanedanından imparator II. Leopold’e güveniyorlardı. II. Leopold, 1791 yılında, diğer Avrupa devletlerince de desteklenecek olursa, Fransız Devrimi'ne karşı askeri güç kullanılabileceğini duyurdu. II. Leopold, aynı zamanda Fransa kraliçesi Mari Antoniette’nin de kardeşiydi.
Kralın mutlakıyet idaresini yeniden kurmak için içerde isyan çıkartması, dışarıda ise Fransa'nın düşmanlarıyla işbirliğine gitmesi sonucu, 1792'de cumhuriyet ilan edildi.
Fransız Devrimi cumhuriyeti ilan etmek isteyen bir çok ülkeye örnek oldu.
21 Ocak 1793'te dış güçlerle ittifak yaptığı için bir süredir tutuklu bulunan kral XVI. Louis idam edildi. Fransa Kraliçesi ve Avusturya arşidüşesi Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve eşi Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa'nın kizi Marie Antoinette de 16 Ekim 1793'te vatan hainliği suçundan giyotinle idam edildi.
Paris'de Île de la Cité'nin batisinda, Notre-Dame Katedrali'nin yakininda yer alan, binanin disindaki kocaman duvar saatine hayran oldugum eski saray Conciergerie Ihtilal döneminde soylular için hapishane olarak kullanilmis. O dönemde Marie Antoinette de dahil yüzlerce mahkum Conciergerie'den alinip giyotinle infaza götürülmüs. Conciergerie'nin duvarlarinda mahkumlarin isimleri panolara yazili. Hücreleri de aslina sadik kalinarak korunmus. Marie Antoinette'in hücresi yazi masasi, özel yatagi ve muhafiziyla en konforlulardan biriymis anlasilan.
2 yorum:
Canim ellerine saglik bilgileri tazelemis oldum:)Muckkkk
Nihan'cim düsünmediysem Arap, yok, yok Afrikali olayim. Yazarken dedim Nihan okurken lise bilgilerini tazeler simdi. Özledim. Kisa sürede görüsmek üzere. Minik liderime ve sana mucukkks...
Yorum Gönder