Kenya'da henüz kesfetmedigimiz yerleri kesfetmek niyetiyle bu sefer de Joseph Thomson'in pesine takiliyoruz. Rotamiz Büyük Rift Vadisi'nin göbegindeki, Kenya'nin ikinci büyük gölü 130 km2 yüzölçümlü Baringo'ya ve Rift Vadisi'nin mücevheri diye adlandirilan Boringo Gölü'ne çevrili. Kenya'nin birinci büyük gölü mü hangisi? Insanligin atalari hominidlerin milyonlarca yil önce kiyilarinda yasadigi, Kenya'in kuzeyindeki insanligin besigi diye de adlandirilan bölgedeki Turkana Gölü.
Kampa dönerken bakiyoruz bizim timsah pozisyon degistirmis ama halen ayni kayanin üstünde hareketsiz yatiyor. Tek gözüyle bize bakiyor, istifini hiç bozmuyor.
Tahmin etmeye çalisiyorsunuz sanki bu J. Thomson da kimdir diye. Hayir bilemediniz, J.Thomson bu turdaki rehberimiz degil. J.Thomson 1883 yilinda Baringo ve güneyindeki Bogoria Göllerini ilk kesfeden muzungu, yani beyaz insan. O dönemde zaten her su birikintisini, gayzeri, selaleyi bir beyaz insan kesfetmis ve o mekanlar halen bu beyazlarin isimleriyle anilmaya devam etmekte günümüzde. Ilk kesfedileli üzerinden yaklasik 130 sene geçmis olan bu bölgeyi bir de biz kesfedelim deyip yola koyuluyoruz. Nairobi Baringo arasi yaklasik 280 km kadar. Nakuru'ya vardiktan sonra Marigat yönünde ilerliyorsunuz. Zaten panolar sizi Baringo Gölü kiyisina kadar götürüyor. Yolda sasirtici ama, bir deve sürüsüyle karsilasiyoruz.
Göl kiyisina yakin minik Baringo köyünde birkaç fotograf çekiyoruz. Yol kenarina sagli sollu kurulu teneke binalar. Kimisi bakkal, kimisi üzerinde otel oldugu yazan tenekeden konservevari tek katli binalar, kimisi manav, kimisi terzihane, kimisi Coca-Cola deposu. Bushman N! xau'nun bir coca-cola sisesi yüzünden medeniyetle basinin nasil derde girdigini anlatan "God must be crazy" filmi geliyor aklima. Cocuklar arabaya yanasip seker, kalem istiyorlar. Digerleri ise ellerini açip para istiyor, adeta dileniyorlar. Buralari ziyaret eden beyaz insanin onlara yaptigi kötülüklerin en büyügü onlari bir çaba sarfetmeden para kazanmaya alistirmalari. Neyse biz gezimize dönelim. Kenya yol sartlarinda 3 saat 45 dakika sürüyor göl kiyisina ulasmamiz. Bir deniz motoru bizi bekliyor. Arabamizi park edip, haftasonluk esyalarimizi yanimiza alip Baringo Gölü'nün ortasindaki minik adaya dogru yola çikiyoruz. Adalar beni hep heyecanlandirmistir. Sanki anakaradan insanin ayagi kesildiginde, hele bir de uzakta bir adaya ayak basildiginda hersey uzakta kalacak ve anakaradaki problemlerden sanki insan soyutlanacakmis gibi hissederim. Bu hissiyatimda Thomas More'un Utopia adli eserinin büyük payi olsa gerek diye düsünüyorum. Gölde 13 adet irili, ufakli ada var. Haftasonumuzu gölün ortasindaki en büyük adada, adanin ortasindaki 1972 yilinda kullanima açilmis olan "Island Camp Baringo" da geçirecegiz. 15 dakika sürüyor adaya ulasmamiz. Adada bitki örtüsü akasya agaci, bol bol kaktüs ve çöl gülü adini verdikleri bir agaçtan olusuyor. Cöl gülü agacinin gövdesi ve dallari Afrika'nin meshur agaci baobabi andiriyor, ama onun minyatürü ve çiçek açani.
Koyu yesil renkli sahra çadirimiza esyalarimizi atar atmaz hemen yemege kosuyoruz. Sazdan neredeyse yerlere kadar uzanan, pirinç tarlasinda çalisan bir Cinli'nin sapkasini animsatan çatili restoranin göl manzarali masalarindan birine yerlesiyoruz. Hava çok sicak ve nemli. Catinin da hayli alçak olmasinin payi büyük restoranda buram buram terlememizde. Göl manzarasi ile masamiz arasindaki agaçlarin dallari envai çesit, rengarenk minik kusla dolu. Duvarin üzerine ekmek parçalari koyuyoruz, korkmuyor, bize hayli yaklasiyorlar. Hatta bir ara biraz abartip masanin kenarlarina ufaliyorum ekmekleri. Masamiza da misafir oluyorlar. Onlar karinlarini doyuruyor, biz de bol bol kus fotografi çekiyoruz. Yolda turist rehberi routard'dan Baringo ve Bogoria Gölleri çevresi ile ilgili okuduklarim geliyor aklima. Kitapta 1883 senesinde J.Thomson Baringo ve civarini kesfettiginde 24 saat içinde o civarda bulunan 450 kus cinsinden 300'ünü gördügü yaziyordu. Üzerinden geçen 1 yy'dan fazla zaman içinde günümüzde halen 450 kus cinsinin buralarda barindigini hiç sanmiyorum dolayisiyla J.Thomson ile bir yaris içine girme niyetinde hiç degiliz. Ama, yine de çevrede gördügümüz kus çesitliligi karsisinda sasiriyoruz. Megerse kusbilimcilerin ugrak yeriymis Baringo. "Yemek sonrasi ya 40 adim atmali ya da sirt üstü yatmali" demis atalarimiz. Bize ilk öneri daha cazip geliyor ve kampin disina kus gözlem yürüyüsüne çikiyoruz aklimizin bir kösesinde J.Thomson'un rekorunu acaba yine de kirabilir miyiz düsüncesiyle. Kampin disinda Masai ve Samburu'lularin akrabalarinin köyü var. Köyden genç bir Masai bize yol boyunca hem eslik ediyor hem de ada, çevresi, adali Masailer ile ilgili bilgiler veriyor. Masailer aslinda göçebe bir kavim, hayvancilikla ugrasiyor ve asla balik yemiyorlar. Adali Masailer ise yerlesik düzen yasiyor, balikçilikla ugrasiyor ve asla et yemiyorlar. Keçiler görüyorum etrafta, "Madem et yemiyorsunuz, neden keçi besliyorsunuz?" diye soruyorum. Keçinin eti disinda sütünden, kilindan, derisinden, vs yararlaniyorlarmis megerse. Gölde Masaili genç erkekler minik kayiklariyla kiyiya yanasiyorlar. Etiyopya, Tana Gölü'nde gördügümüz papirüsden yapilma kayiklari animsatiyor bize balikçi Masailerin kayiklari. Masaili genç kiyida duran bir kayigi alip tek eliyle havaya kaldiriyor. Bizim Masai öyle güçlü, kasli falan da degil, üflesen uçacak. Gözlerimize inanamiyoruz. Megerse kayiklarini bizim maket yapiminda kullandigimiz tropik iklimde, su kenarinda yetisen balsa agacindan yapiyorlarmis. Balsa agaci görünüste agir, ama realitede o kadar hafif ki dolayisiyla kayiklari tek elle havaya kaldirmak mümkünmüs. Bunu ögrenir ögrenmez ben de kayikla birlikte bir hatira fotografi çektiriyorum. Bir kayik insa etmeden önce kestikleri agaç dallarini uzun süre suda tutuyorlar ardindan da gerekli formu verip dallari biraraya getirip sabitliyorlar. Kayik o kadar küçük ki kürek koyacak yer yok. Onlarda çareyi ellerine palet takip, kollarini kürek olarak kullanmakta bulmuslar. Tek kisilik kayiklarla hem baliga çikiyorlar, hem ufak tefek seyleri tasiyorlar. Rehberimiz balsa kayiklarinin hizini "Öyle hizli gider ki, suaygirlarindan bile hizlidir" diyerek tanimliyor. Bu arada köye variyoruz. Köy bizim alisik oldugumuz Masai köylerinden biraz farkli. Arada tek tük saz çatili, silindir evler var, diger evler ise dikdörtgen. Ileride tenekeden yapilma kocaman konservevari bir ev var. Okul mu bu bina diyorum? Megerse 5 esli, 21 çocuklu bir 80'lik bir Masai'nin eviymis. Kamp ile Masai köyü arasinda bir insaat gözümüze çarpiyor. Bizim kaldigimiz kampin ve bu insaatin sahibi ayni Ingilizmis. Insaat bitiminde Baringo Adasi kocaman bir balik üretim çiftligine kavusacak, Ingiliz de daha bol paraya.
Koyu yesil renkli sahra çadirimiza esyalarimizi atar atmaz hemen yemege kosuyoruz. Sazdan neredeyse yerlere kadar uzanan, pirinç tarlasinda çalisan bir Cinli'nin sapkasini animsatan çatili restoranin göl manzarali masalarindan birine yerlesiyoruz. Hava çok sicak ve nemli. Catinin da hayli alçak olmasinin payi büyük restoranda buram buram terlememizde. Göl manzarasi ile masamiz arasindaki agaçlarin dallari envai çesit, rengarenk minik kusla dolu. Duvarin üzerine ekmek parçalari koyuyoruz, korkmuyor, bize hayli yaklasiyorlar. Hatta bir ara biraz abartip masanin kenarlarina ufaliyorum ekmekleri. Masamiza da misafir oluyorlar. Onlar karinlarini doyuruyor, biz de bol bol kus fotografi çekiyoruz. Yolda turist rehberi routard'dan Baringo ve Bogoria Gölleri çevresi ile ilgili okuduklarim geliyor aklima. Kitapta 1883 senesinde J.Thomson Baringo ve civarini kesfettiginde 24 saat içinde o civarda bulunan 450 kus cinsinden 300'ünü gördügü yaziyordu. Üzerinden geçen 1 yy'dan fazla zaman içinde günümüzde halen 450 kus cinsinin buralarda barindigini hiç sanmiyorum dolayisiyla J.Thomson ile bir yaris içine girme niyetinde hiç degiliz. Ama, yine de çevrede gördügümüz kus çesitliligi karsisinda sasiriyoruz. Megerse kusbilimcilerin ugrak yeriymis Baringo. "Yemek sonrasi ya 40 adim atmali ya da sirt üstü yatmali" demis atalarimiz. Bize ilk öneri daha cazip geliyor ve kampin disina kus gözlem yürüyüsüne çikiyoruz aklimizin bir kösesinde J.Thomson'un rekorunu acaba yine de kirabilir miyiz düsüncesiyle. Kampin disinda Masai ve Samburu'lularin akrabalarinin köyü var. Köyden genç bir Masai bize yol boyunca hem eslik ediyor hem de ada, çevresi, adali Masailer ile ilgili bilgiler veriyor. Masailer aslinda göçebe bir kavim, hayvancilikla ugrasiyor ve asla balik yemiyorlar. Adali Masailer ise yerlesik düzen yasiyor, balikçilikla ugrasiyor ve asla et yemiyorlar. Keçiler görüyorum etrafta, "Madem et yemiyorsunuz, neden keçi besliyorsunuz?" diye soruyorum. Keçinin eti disinda sütünden, kilindan, derisinden, vs yararlaniyorlarmis megerse. Gölde Masaili genç erkekler minik kayiklariyla kiyiya yanasiyorlar. Etiyopya, Tana Gölü'nde gördügümüz papirüsden yapilma kayiklari animsatiyor bize balikçi Masailerin kayiklari. Masaili genç kiyida duran bir kayigi alip tek eliyle havaya kaldiriyor. Bizim Masai öyle güçlü, kasli falan da degil, üflesen uçacak. Gözlerimize inanamiyoruz. Megerse kayiklarini bizim maket yapiminda kullandigimiz tropik iklimde, su kenarinda yetisen balsa agacindan yapiyorlarmis. Balsa agaci görünüste agir, ama realitede o kadar hafif ki dolayisiyla kayiklari tek elle havaya kaldirmak mümkünmüs. Bunu ögrenir ögrenmez ben de kayikla birlikte bir hatira fotografi çektiriyorum. Bir kayik insa etmeden önce kestikleri agaç dallarini uzun süre suda tutuyorlar ardindan da gerekli formu verip dallari biraraya getirip sabitliyorlar. Kayik o kadar küçük ki kürek koyacak yer yok. Onlarda çareyi ellerine palet takip, kollarini kürek olarak kullanmakta bulmuslar. Tek kisilik kayiklarla hem baliga çikiyorlar, hem ufak tefek seyleri tasiyorlar. Rehberimiz balsa kayiklarinin hizini "Öyle hizli gider ki, suaygirlarindan bile hizlidir" diyerek tanimliyor. Bu arada köye variyoruz. Köy bizim alisik oldugumuz Masai köylerinden biraz farkli. Arada tek tük saz çatili, silindir evler var, diger evler ise dikdörtgen. Ileride tenekeden yapilma kocaman konservevari bir ev var. Okul mu bu bina diyorum? Megerse 5 esli, 21 çocuklu bir 80'lik bir Masai'nin eviymis. Kamp ile Masai köyü arasinda bir insaat gözümüze çarpiyor. Bizim kaldigimiz kampin ve bu insaatin sahibi ayni Ingilizmis. Insaat bitiminde Baringo Adasi kocaman bir balik üretim çiftligine kavusacak, Ingiliz de daha bol paraya.
"Beyazlar geldiginde onlarin elinde Incil, bizimse topraklarimiz vardi. Zamanla bize gözlerimizi kapatip dua etmeyi ögrettiler. Bir süre sonra gözlerimizi açtigimizda Incil bizim elimizdeydi. Topraklarimizsa beyazlarin olmustu." diye yazmis Jomo Kenyatta, 1. Kenya Devlet Baskani kitabi Kenya Dagi'nda.
Ilk baslarda Avrupalilar (Ingilizler) Kenyalilardan maksimum 1300 hektar büyüklügünde topraklari sadece 99 yilligina kiraliyorlardi. Özünde satisti, ama adi kiralamaydi. Avrupali toprak sahipleri bununla da yetinmediler, 1915'te 99 yili 999 yila çikarttilar. Sanirim Kenyalilar o dönemde Incil ellerinde gözleri kapali dua okuyorlardi. Yerliler çiplak bölgelere sürüldüler, verimli Orta Kenya topraklari ise Avrupalilarin oldu.
Gerek Baringo Kamp, gerekse balik üretim çiftligi insaatini görünce bu tarihi detaya deyinmeden geçemedim.
Ögleden sonra 5.00'de 5 kisilik bir grup bir deniz motoruyla ada etrafinda tura çikiyoruz. Daha yeni yola cikmisken kiyida bir timsahla burun buruna geliyoruz. Bir tasin üzerinde miskin, miskin uzanmis, agzini da rüzgar yönünde açmis keyif yapiyor. Az ilerliyoruz, suaygiri grubu suya batip, batip çikiyor. Gözleri ve minik kulaklari disinda pek bir sey göremiyoruz. Halen günes hayli kizgin. Hassas derilerini suyun içinde korumaya almislar. Hele bir günes batsin mutlaka karaya çikacaklar karinlarini doyurmak üzere. Envai çesit kus görüyoruz papirüs sazliklarinin üzerine tünemis. Bol bol kus fotografi çekiyoruz. Ingilizce, Latince isimlerini söylüyor motordaki rehber ama isimlerin biri bir kulagimdan giriyor, ötekinden çikiveriyor. Arada akilimda kalanlar söyle; cormorant/karabatak, heron/balikçil, fish-eagle/balikçi kartal, vs. Balikçi kartal kiyida agacin tepesinde duruyordu. Rehberimiz bir kaç kere islik çaldi ve hemen ardindan yaninda getirdigi baligi göle firlatti. Balik denize düser düsmez agacin tepesinden süzülen balikçi kartal baliga dogru pike yapti, yakaladi ve agacina geri döndü. Bir ara bizim sahra çadirinin önünden geçiyoruz. Yanimizdan ellerinde paletler minik balsa kayiklarinda çocuklar adeta birbirleriyle yaris yaparak geçiyorlar. Kiyida fokur fokur kaynayan bir su kaynagi (kaynaç/gayzer) görüyoruz. Kaynaç (veya gayzer), düzenli veya düzensiz aralıklarla, suları yukarı doğru fışkırarak patlama yapan bir sıcak su kaynagi. Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde görülüyor gayzerler. Kaynak su belirli bir yerde kaynayinca (suyun isisi genelde 100 dereceyi buluyor), bir patlama yaparak disari fiskiriyor.
Kampa dönerken bakiyoruz bizim timsah pozisyon degistirmis ama halen ayni kayanin üstünde hareketsiz yatiyor. Tek gözüyle bize bakiyor, istifini hiç bozmuyor.
Sabah kahvalti akabinde komsu göl Bogoria'ya dogru yola çikiyoruz. Bogoria Gölü Bogoria Reservi'nin içinde. Kenya oturma iznimiz oldugundan kisi basi 750 Kes x 2, 250 Kes'de araba için, toplam 1.750 Kes (yaklasik 17 Euro) ödeyip reserve giris yapiyoruz. Bogoria Gölü alkali düzeyi yüksek oldugundan pembe flamingolarin favori mekani. Buna ilaveten 2 metre yükseklige kadar fiskiran gayzerleriyle de ünlü Bogoria. Yagisli sezon olmamasina ragmen bu sene Subat ayinda göl ve çevresi hayli yagis aldigindan gölün seviyesi hayli yüksekti. Buna bagli olarak da tahmin ettigimizden daha fazla pembe filamingo bizi bekliyordu. Gölün kiyilari sanki pembe renge boyanmisti. Yine bol bol fotograf çektik. Gayzerlerin etrafinda toplanmislar filamingolar isisi 100 dereceye kadar yükselen su sicakliginda nasil haslanmiyorlar acaba diye düsündük.
Basrollerini Kim Basinger ve Vincent Perez'in paylasiklari, Kuki Gallmann'in kendi gerçek yasamöyüsünü kaleme aldigi, ayni adli romanindan Columbia Pictures tarafindan sinemaya aktarilan I Dreamed of Africa filmini sanirim hepiniz duymussunuzdur. Kuki Gallmann halen Kenya'da, Bogoria civarinda Ol Ari Nyiro'da Kara Afrika ile ilgili kitaplar yazarak ve esi ile oglunun hatirasina kurdugu Gallmann Memorial Foundation'da dogal ve vahsi hayati korumak için yapilan çalismalara destek vererek yasamani sürdürmekte. Kuki su siralar National Geographic ile ortak bir kitap projesi üzerinde çalismakta.
Basrollerini Kim Basinger ve Vincent Perez'in paylasiklari, Kuki Gallmann'in kendi gerçek yasamöyüsünü kaleme aldigi, ayni adli romanindan Columbia Pictures tarafindan sinemaya aktarilan I Dreamed of Africa filmini sanirim hepiniz duymussunuzdur. Kuki Gallmann halen Kenya'da, Bogoria civarinda Ol Ari Nyiro'da Kara Afrika ile ilgili kitaplar yazarak ve esi ile oglunun hatirasina kurdugu Gallmann Memorial Foundation'da dogal ve vahsi hayati korumak için yapilan çalismalara destek vererek yasamani sürdürmekte. Kuki su siralar National Geographic ile ortak bir kitap projesi üzerinde çalismakta.
Bu sefer vaktimiz kisitliydi, Kuki'yi ziyaret edemedik. Kuki'nin de orada oldugundan emin oldugumuz bir haftasonu sohbet amaçli Baringo ve Bogoria civarina, Ol Ari Nyiro'ya gitmek için bir bahanemiz daha var.
5 yorum:
Yazılarınızı,fotoğraflarınızı,çalışmalarınızı zevkle ve ilgiyle takip ediyorum.enerjiniz bol sağlığınız daim olsun .kolaylıklar diliyorum sevgilerimle
Gümüs Ay güzel dilekleriniz için çok tesekkürler. Ben de hemen sizin blogunuzu ziyarete gidiyorum. Sevgiler...
Göle, bitki örtüsü ve hayvanlara, özellikle de flamingolara bayıldım. Teşbihinde de hiç hata yoktu: Bizler bile öyle hissederken,yakından gören birisi tabii ki Utopia'da hisseder insan kendini. Bana kalırsa, Moore bile bu kadarını hayal edememiştir, Figenciğim. Kuki Gallman'la yapacağınız sohbeti ve fotoğraflarının devamını her zamanki gibi yine heyecanla bekliyor ve sana teşekkür ediyoruz.
Türkiye'den slm. ve svg.ler...
Demet
Selam Figen'cim ah ah fotolara bakınca keşke oralara gelsemiydim iligim kemiğim ısınırdı gerçekten :)sevgilerimle öpüyorum...
Demet'cim geldigimden beri Kuki ile gidip tanismak aklimin bir kösesinde bakalim ne zamana. Selam sevgiler.
Ya Asis'cim dedim sana iligin kemigin isinirdi hem de grip olmazdin. Kis ortasi hiç gidilir mi TR'a? Dedim sanki 1.5 ay önce TR'da degilmisim gibi :-). Insan özlüyor ülkesini, esini, dostunu. Yine de iyi yaptin. Ama bir ara buraya da vakit ayir derim...Sevgiler.
Yorum Gönder